ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap
yaran diyaloglar
-
arkadaşımın sigarayı bırakmak istemesi ve sigarayı bırakma hattını aramasıyla olaylar gelişir:
arkadaş:merhaba ben sigarayı bırakmak istiyorum
adam:tamam ablacım
arkadaş: (ablacım mı?)
adam: günde kaç paket içiyorsun?
arkadaş: 3 günde 1 paket
adam: aman sen de, fazla bir şey içmiyormuşsun ki bırakmasan da olur
arkadaş: (nasıl ya?!) ama ben bırakmak istiyorum, kendi çabalarımla olmuyor
adam: e tamam ablacım, o zaman yapacağım şey günde 3 tane içmeye başla, sonra 2'ye düşür, sonra günde 1 tane iç, zaten kendiliğinden bırakırsın. hangi marka içiyorsun?
arkadaş: monte carlo
adam: eh be ablacım, sen de en kötü markayı içiyormuşsun
arkadaş: e peki hekim ile falan görüşmeyecek miyim?
adam: valla benim sana yapabileceğim bu kadar. istersen bir de 171 sigarayı bırakma hattını ara
arkadaş: ? ben nereyi aradım?
adam: orman yangınları 177
antalyasporlu yöneticilerin ramazanda içki içmesi
-
kendi oruc tuttugu icin herkesin de oruc tutmak zorunda oldugunu dusunen anadolu comarlarina dert olmustur.
gökçek'in hortumun sebebini imamoğlu'na bağlaması
-
hortumu normalde kendilerine bağlarlardı, şaşırtıcı durumdur.
inception
-
(bkz: (bkz: (bkz: bkz)))
haber24s'in diyanet başkanıyla dalga geçmesi
-
diyanet işleri başkanı 84 milyonu falan temsil etmez.
zamanında dini konuların devlet kontrolünde olmasını sağlamak için kurulan bir kurumun başkanıdır.
her kurum ve kişi eleştirilebilir - dalga geçilebilir. hakaret sınırı aşılmadığı sürece.
hiçbir kişi, diyanet işleri başkanı dahil kutsal falan değildir.
the salt of the earth
-
amatör olarak fotoğraf çekmeye başladığım zamanlar, yani bundan seneler önce, sebastião salgado adını da duymuştum. sadece birkaç fotoğrafına baktığımı ve büyük bir hüzünle dolduğumu hatırlıyorum. ben, içinde insan olan fotoğraflar çekmeye meraklıydım o zamanlar ve elimde makine varken gördüğüm çocukların, kadınların, adamların gizlice fotoğraflarını çekmeye çalışırdım. neden gizlice? çünkü korkaktım, çünkü onlara yaklaşamazdım. çünkü herhangi birine fotoğrafını çekecek kadar yaklaşmak demek, onunla hiç konuşmasan bile, hayat hikayesine ortak olmak demekti benim için. sessiz bir anlaşma kurulması gerekiyordu. fotoğrafı çekmeden önceki sen ile, çektikten sonraki sen arasında, gözle görülemez de olsa, illa bir fark oluyordu. böyle böyle uzaklaştım fotoğraf çekmekten, çünkü uzaktan çekilen hiçbir fotoğraf yeterince “gerçek” olmuyordu, gerçek hikayeler anlatmıyordu. ve ben o hikayelere yaklaşamayacak kadar korkaktım. gezi direnişinden beri neredeyse elimi sürmediğim fotoğraf makinem, anlatamadığı hikayelerin hüznüyle bana bakıyor şu an.
sebastião salgado, dahil olduğu o hikayelerin ve barbarlaşarak evrimleşen insanın, ruhunda açtığı hastalığı; doğaya, ve insanın vahşetini bulaştırmadığı el değmemiş topraklara, hayvanlara, bitkilere, kabilelere, sığınarak tedavi etmeyi başarırken, siz de onun gözünden görmek ister miydiniz yaşadığı bu serüveni?
bu belgeselin sonunda, kendinizi dünya üzerindeki milyarca tuz tanesinden biri gibi hissedeceksiniz. yani küçüldükçe, küçüleceksiniz. ufalandıkça, ufalanacaksınız. savruldukça, savrulacaksınız. ama en azından, olan bitenin uzağında kalmayacaksınız. kim, bu hikayelere ortak olmadan geçip gidebilir ki?
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
sebastião salgado ve eşi lelia’nın, bu dünyaya armağan ettikleri muhteşem eserleri “terra enstitüsü” hakkında detaylı bilgi için;
http://www.institutoterra.org/…sb=nq==#.vipz7h7hdiu
belgeselin müzikleri için;
https://www.youtube.com/…pvkrcu8lcumrrrhukgzzcjl1vc
çengelköy kokoreççisi
-
şu son 1 aydır akşamları eve dönerkene önünden geçtiğimden gündüze oranla daha fazla gözüme çarpan mekan.
kömürde kokoreç yapıyorlar. nicedir sulanıyordum yeycem bi akşam diye, na bu akşama kısmetmiş kendileriyle tanışmak.
ufak bi dükkan, kokoreçi dışarda yapıyolar, tezgahsı büyük baya...
içerde zibilyon tane ünlü hedenin fotosu var.
neysem evvel çengelköy çınaraltı aile çay bahçesinde renkli boğaz köprüsüne ve sissiz güzel boğaz görüşüne nazır us file agamla bayaa bi çay içtik.
sonra şeytan dürttü beni yürü dedim yarımşar çakalım cila...
ulan çayın üstüne ne cilası diceksiniz...
o da öle dedi zate, ama dünden razıymış iç öyle ık mık yapmadı. taam adaj dedi geldi kuzu kuzu...
dayımlar pişirdi güzelce bizim yarımları verdiler, ilk dişi attığımda hissettiğim klasik kokoreç tadının azcık daha üstündeydi, o da kömür ateşinin etkisinden mütevellittir kesin.
neysem yarımları kayazem yapmadan evvel 2şerden de midye dolma yuvarlayalım o da kokoreçin cilası olsun dedik ama dolmalar tırt çıktı biyenmedik pek.
nerde karaköy iskelesinin ordaki abinin midye dolmaları dedim içimden...
sözün özü güzel mekan, anadolu yakasındaysanız, evde sıkıldıysanız, gidin bi çay için çınaraltında sora gelin kokoreç yapın yarımşar eve mutlu mesut gidin yani...
yaran facebook durum güncellemeleri
-
"erkeğin kavgada sevgilisine attığı mesaj, içinden gelenlerdir. ama kızın attğı mesaj, 4-5 kişilik arkadaş grubunun içinden gelendir."
balık al yanına da büyük rakı açarız diyen kadın
-
hep bu kadınları dileyip zeytine kurdele bağlayan kadınlarla evleniyorsunuz.
hayır hayır kezban değilim.
serel yereli'nin parkta attığı üstsüz story
-
adettendir, serel yereli kim amk. ( let the linç begin )
ibb'nin yabancılara %73 türklere %0 zam yapması
-
ibb'nin yerebatan sarnıcı giriş ücretlerinde yabancılara %73 zam yapması olayıdır.
güncel fiyatlar ise:
öğrenci - öğretmen: 20 tl
yerli ziyaretçi: 50 tl
yabancı ziyaretçi: 300 tl
https://twitter.com/…ort/status/1617496123392004096
edit: sevindirmiştir.
edit2: arkadaslar bu mekanda ve diger mekanlarda uzun yillardir benzer uygulamalar oldugunu ben de biliyor. bu uygulamanin farki, zammi herkese yapmak yerine sadece yabancilara yansitmalari. be kafa utulediniz mk.