hesabın var mı? giriş yap

  • * bir ingilizce sunumu için öğrencilerden birisinin body building şeklinde bir konu seçmesi, hocanın başına geleceklerden habersiz konuyu onaylaması, akabinde sunum günü öğrencinin bir müddet body building nedir, neden yapılır muhabbeti yaptıktan sonra "here are some examples" diyerek aniden gidip kapıyı açarak içeriye iri kıyım iki tane adam alması, "bunlar da nedir böyle?" demeye kalmadan adamların hızla soyunup üstlerinde sadece taytla kalmaları ve gelişmiş kaslarını sergilemek için ibik gibi pozlar vermeye başlamaları. hocanın nutkunun açılmasına kadar gösterinin haydi haydi bitmesi, sınıfın dağılması.

  • mayis 2005 tarihinde, saat sabah 11 civarlarinda, kadikoy'deki tepe nautilus alisveris merkezinden cikarken, "b" kapisinin onundeki engellilere ayrilmis, zincirle cevrilmis yere park eden bu zihniyetteki sahsi gordugumde, kucaginda 2 yasindaki oglumla guvenlik gorevlisini ikaz etme "hatasinda" bulunmustum. etraf los, sol gozumde retina yirtilmasi var, secmem zor, park eden sahsin kafasinda bir cesit sapka var...

    benim de guvenligimden sorumlu gorevliyle aramizda gecen diyalog:
    - hanimefendiyi ikaz eder misiniz, engelli yerine park ediyor
    - hanimefendi degil o, ordu mensubu
    - engelli, gazi filan mi yani?
    - yoo, degil.
    - neden buraya park ediyor peki?
    - ben ne diyeyim simdi asker adama? sen (!) soyle.

    bu sirada ordu mensubu bey arabadan iner, benim onun arabasina bakarak gorevliyle konustugumu gorur..
    - ne var?
    - beyefendi, gormuyor musunuz, engelli yerien park ediyorsunuz. bir suru bos yer var, ayip degil mi?
    - istedigim yere park ederim.
    (annem araya girer, biraz "dank" diye konusmasiyla unludur)
    anne - manyak misin, ceksene arabani suradan.
    - hooarrgh sen bana ne dedin layn... (diyerek uc adimda annemin ustune cullanir, guvenligimizden sorumlu gorevli bakiyordur)
    anne - otoparkin ortasinda dayak mi atacaksin, bu beklenir zaten, gucun bi bana yeter herhalde
    (ben oglumla araya girerim)
    - yanimizda cocugun onunde boyle rezalet mi cikaracaksin?
    (oradan gecen ve soylediklerimiz duyan bir baska zihniyet, kadin hem de)
    - o asker, memleketi onlar kurtariyor, istedigi yere park eder...
    (dumur)
    - istedigini de dover di mi? yuru anne gidelim, gercekten adam bizi dovecek yoksa..

    arabaya kosar, cikariz, gorevli, "yapma abi degmez bu xropxlar icin" diyor bagirarak... sinirden eller titremektedir, adamin arabasinin plakasini almayi unutmam... bir de bakariz, adam isini gucunu birakip bizi takip etmeye baslamistir. arabayi sagdan soldan s›k›stirip, parmagiyla, "sen goreceksin gununu" seklinde bir seyler bagirmaktadir.

    - alo 155
    - annemi, beni ve 2 yasindaki oglumu arabasiyla taciz eden ordu mensubu bir beyi sikayet etmek istiyorum. arabayi kenara cekmemizi istiyor, biz de kaciyoruz.
    - neden kenara cekmenizi istiyor.
    - dovecek galiba (!) (olayi anlatirim, esgali ve plakayi veririm)
    - yerinizi bildirin..
    - (bildiririm)
    - kiziltoprak'a kadar idare edebilir misiniz?
    - nasil yani?
    - oradaki ekip cevirecek, o zaman kacarsiniz.
    - tutuklayacak misiniz?
    - bir suc isledi mi?
    - henuz degil.
    - tamam cevirecekler simdi. stadin ordan gecin. biz hallederiz.

    gercekten de kiziltoprak isiklarin hemen onunde duran trafik polisi, once bize "gec gec" dedi, sonra da arkamizdan deli gibi gelen adamin arabasini cevirdi.

    bu gibi zihniyetlere catinca da dikkatli olmak gerekiyormus diye bir ders daha aldim (!). "memleketi kurtarmak sana mi kaldi" diyenlere de, kucagimda oglum olmasa kendimi de, annemi de, engellilerin haklarini da korurdum...

  • "ortalama bir insanın ne kadar aptal olduğunu düşünün, şimdi de insanların yarısının bundan da aptal olduğunu düşünün" demiş. helal olsun.

  • rahatsız edici bir kadındı.
    sadece kendisine inanmayanları değil, inananları da rahatsız edici bir yönü vardı.
    o böyle büyük bir şevkle azimle bir şeyler yapmak için kendini heba ederken 20li yaşlarında bir insan için onu seyretmek rahatsız edici olabiliyordu.
    "eh ama iyi para kazanıyor, yapacak tabii" desen, kazanmıyordu.
    "sağlığı yerinde, yapsın" desen kanserdi. daha ne olsun.
    "bu yaşta yapmayacak da ne zaman yapacak" diyemezdin çok yaşlıydı.
    "ne olacak ki iki yıl ben de takılırım öyle" desen kadın 40 yıldır yapıyordu.
    "elin adamı gelip yapacak değil ya, işi ne, türkün türkten başka dostu mu var" desen esassında annesi türk bile değildi. zaten türkiyeyi hakkıyla sevebilmek için türk olmamak daha bir hayırlı sanki.
    "işi gücü yok bununla kendine meşgale arıyor" desen. aynı anda uğraştığı işleri üst üste koysam altında boğulursun.

    sonuç itibariyle "öldü" demiş ya birisi, "öldü" evet. bu kadar basit. sıradan insanlar için yaşaması büyük bir sorundu. evde otururken, gezerken, eğlenirken varlığı bile rahatsız ediyordu. öldü, rahatladık. aynen kaldığımız yerden devam, vur patlasın çal oynasın.

  • geçen bir yunanlı ile az biraz sohbet etme imkanım oldu, şunları söyledi:

    - almanya, fransa gibi ülkelerden takviye polisler filan gelmiş, ülkenin kuzeyinde kamp kurmuşlar. olur da yunan polisi yetersiz kalır yahut göstericilerin safına geçer diye yedekte bekletiliyorlarmış.

    - son tahmin yahut anketlere göre şu andaki iktidar partisi %8 gibi bir desteği varmış fakat sosyalistlerin toplam oyu %45'i geçiyormuş galiba. bunu bildikleri için erken seçimi kabul etmeyip, abilerinin dediğini yapacak (ki dün yaptı, paket meclisten geçti) hükümet görevde devam ediyormuş. çünkü herkesin malumudur ki, olası bir sosyalist hükümetin yapacağı iş ilk izlanda gibi kusura bakmayın ödemiyorum deyip, paketleri filan reddetmek olacaktı.

    - biraz da kişisel detaylar: bu elemanın kardeşi öğretmenlik okumuş, ingiltere'de master yapmış, ve şimdi kocası işten atılmış, eve bu kadın bakıyormuş. bütün maaşları da düşüren bu son önlem paketi ile maaş 650 euroya düşmüş.

    - insanlar iki yıldır iyice paranoyaklaşmış. "her sabah 'bugün de batmamışız' diye uyanmak çok kötü" diyordu. "artık batacaksak batalım, bir şeyler olsun" modundaymış çok insan.

    - ekonomi işlerinden çok anlamam ama, şunu hatırlıyorum: avrupa'nın verdiği borçlardan (yahut yaptığı "yardım"lar diyelim) bir kısmı, belki de büyük bir kısmına yunan hükümetinin erişimi olmayacakmış ve belli bir fona aktarılacakmış. bu fondan ise doğrudan alacaklı olan avrupa bankaları direkt parayı alacakmış. insanlar buna da çok kızgınmış. yani hani bu başlıkta da eleştirilmiş ya çokça, "avrupanın verdiği paraya yunanistan gidip uçak, gemi alıp bizimkilerle ege'de it dalaşı yaptı" işin özeti silahlanmaya harcadı ve yıllarca düzgün planlamadı gelen yardımı diye. belki de o yüzden garantiye almak için böyle yaptılar. bu durumda avrupa mı suçlu, ayağını yorganına göre uzatmayan yunan devleti mi suçlu? bilmiyorum. ama ceremesini halkın çektiği kesin.

    - bu yunan arkadaşın ailesinden, en azından kardeşinden bahsettim. kendi durumu ise şu; geçtiğimiz bir-iki yıl içinde oxford'da malzeme bilimi yahut fizik alanında doktora yapmış. sonra çin'de bir şirkette çalışmış ama çok iyi kazanmış orda (çalıştığı şirket uluslararası galiba). neyse, sonra para biriktirip eve dönmüş. tabi evde iş yok güç yok. dışarda biriktirdiği para iki ayda bitmiş. bu arkadaş da parasız kalmış. "bir noktadan sonra yetti, katlanamadım o kadar depresyona" diyor, ve yurtdışındaki enstitülere post-doc olarak başvuruyor. yolu bu şekilde benim doktora yaptığım enstitüye düşüyor. ama işin ilginç tarafı burayı depresyone girip iş aramaya başlamadan önce bilmiyormuş bile. görüp, "bi başvurayım bakalım, belki alırlar" diyerek başvurmuş. ki hocası da yunan. gelince sormuş neden geldin diye, hocasına da açıkça söylemiş, daha fazla yapamadım diye...

    sonuç ne, ne yapılması lazım diye sorduğumuzda hiç düşünmeden "şiddet" dedi adam. o derece ümitsizdi durumdan. ama işin ilginç tarafı, zamanında eurozone'a girerken yunanistan'ın bazı rakamları çarpıtıp olduğundan iyi gösterip bir nevi hile yaptığını ve memur ve emekli maaşlarının normalden çok daha fazla olduğunu da kabul ediyordu. ama klasik artık akdenizlilik midir, doğululuk mudur bilmiyorum, "kim yapmadı ki, italya, portekiz, ispanya. hepsi aynısını yaptı, şimdi sıra onlarda" diyordu.

    bunları niye yazdım? birinci elden, eğitimli bir adamın söylediklerini röportaj gibi aktarayım diye. haydi iyi geceler...

    edit: uther not etti, izlanda imf programi ile bankalarini yeniden yapilandirip krizden cikmis. yoksa "kusura bakmayin haci ben odeyemiyorum" gibi bir durum yokmus.

  • bizim bölümden alpaslan ve bahadır adlı iki arkadaşın 2-3 sene evvelinde lineer cebir dersinde yaşadıklarınıda geçtiğimiz günlerde daha yeni duydum.

    bu iki eleman küçük bir sınıfta yapılan derste canları sıkılınca "hangimiz daha uzun süre bacaklarımız sıranın üstünde durabilecek" yarışması yapmaya karar veriyorlar. hoca tabi bunları farkedince çıldırıyor ve;
    hoca - siz ikiniz...çıkın dışarı!
    b & a bu çağrıyı üzerine alınmıyor
    hoca - size dedim! o ayaklarınızı indirip çıkın!
    bahadır - yürü alpaslan yürü, bize ders mi yok!
    alpaslan - heee sanki ne..

  • skor odaklı bir taraftar olmadığımı ön bilgi olarak sunarak; biri fener derbisi olmak üzere son 5 maçının 4'ünü kazanmış, son 4 senenin en iyi 8 haftalık açılışını yapmış, sezon başında teknik direktör, sezon içinde yönetim değiştirmiş bir takım olmasına rağmen maç fazlasıyla da olsa an itibari ile zirvede... aynı durumda fenerbahçe olsaydı, an itibariyle tüm gazeteler:

    - ismail kartal'ın anka kuşu gibi küllerinden doğuşunu,
    - emenike'nin afrika'daki fakir günlerini,
    - sow'un müslümanlığını,
    - aziz yıldırım'ın ileri görüşlülüğünü,
    - emre b.'nin nasıl bir lider olduğunu,
    - meireles'in nasıl şarkı söylediğini,
    - fenerbahçe'nin şampiyonlar ligindeki tek temsilcimiz olduğunu,
    - volkan demirel'in ( lan bunun yine ayılığından bahsederler, ayı her zaman ayıdır ) yazıyor olurdu.

    aynı basın cimbom için neler konuşuyor?

    * sabri'nin yönetim tarafından affedilmesi,
    * kadronun yönetim tarafından kurulması,
    * sneijder'ın ilk 11'den kesilmesi,
    * sneijder'ın kaprisleri,
    * sneijder'ın karısı,
    * prandelli'nin vizyonsuzluğu,
    * prandelli'nin disiplini elinde tutumaması,
    * prandelli'nin bugün yarın kovulacağı,
    * yeni yönetimin, emanetçi olduğu,
    * bu futbolla almanya'da kaç yiyeceğimizi

    bunlar konuşuluyor. bizim mal taraftar da bunları her zaman ki gibi yiyor.

  • houston/texas bilinen tarihinin en buyuk frlaketi olabilir. daha dogrusu en cok insani etkileyen felaketi. -16 derece
    evlerde yalitim zaten yok incecik cam.
    dogalgaz hic yok isinmak icin.
    sular dondu akmiyor
    elektrik 2.5 gundur hic yok
    ısinmak icin sadece elektrik kullaniliyor ki bu yok sehrin cogunda
    elektrik ne zaman gelecek belli degil
    borular patliyor su basiyor
    ocaklarin hepsi elektrikli dolayisiyla sadece kahvaltilik yeniyor
    buzdolabi calismiyor olan yemekler bozuluyor
    ınternet yoka yakin
    telefonlar bazen interneti hic calismiyor yuklenmeden
    telefon sarjlari bitiyor
    jenerator yok satiyor
    millet arabada isinmaya caliatigi icin benzinciler uzun kuyruk.
    garajinda ve evinde gaz zehirlenmesinden olen sayisi her dakika artiyor- isinmanin tek yolu araba
    yaslilara ulasilamiyor yollar buz tutmus vs vs saymakla bitmez

    rezaleti yasiyorum allah yardimcimiz olsun

  • bunu beğenmiyo musunuz diyen hamurişi beyinli boomerlar olmuş.

    nerede yumurta, peynir, zeytin,domates? işin sağlık boyutu var. nerede makro/mikro günlük besin ihtiyaçlarını gözetmek; hangi diyetisyen , hangi hekim bunu onaylar? yumurta, peynir, zeytin, sebze nerede? demir, kalsiyum, b12,c,d,e vitamini nerede? sen hayatsız bir çalışan olarak sabah metroya binmeden açma alacak zamanın varsa şanslı hissediyo olabilirsin . lakin devlet yurdunda sistemli şekilde fixlenmiş bir menüde öğrencilere her gün bunu çıkarmak sistematik bir halk sağlığı ve eğitim sorunudur. neymiş mis gibi açmaymış, beyaz un +rafine yağ ,gelsin insülin direnci gelsin mide rahatsızlıkları.

    bunu yiyerek ders çalışan inşaat mühendisinin yaptığı binada oturasıcalar sizi.

  • kimse kusura bakmasın ama akpnin 22 senedir devam ettirdiği eğitimli kesimi değersizleştirme isteğinin bir parçasıdır bu.

    halka açılan üniversiteye, sadece araştırma yapmak, üniversitenin havasını almak isteyenler değil, buranın kapısından giremeyip içeridekileri kötüleyenler hatta çok kötü kimseler de girer. artık oradaki hiçbir öğrencinin can güvenliği yoktur.

    felaket tellallığı yapmak istemem öğrencilerin birkaç güne "neden böyle giyindin", "neden sigara içtin", "neden kızlı erkekli bir arada oturuyorsunuz" vs. konulu temel akp seçmeninin gıcık olduğu birtakım normal insani davranışlar için de tacize uğramaya başlayacaklarına adım kadar eminim.

    gerçekten de bu ülkede sığınabileceğimiz hiçbir yer yok.