hesabın var mı? giriş yap

  • vakti olan bir insanin buraya tum senaryoyu yazmasi gerekir. filmi her yeniden seyredisinizde yeni bir komiklik fark edersiniz. klasik zaz espirileri disinda ince dusunulmus o kadar cok kare vardir ki zaten herbirini aklinizda tumaniz da mumkun degildir.

    --- spoiler ---
    hapisten kacmak icin doktor cay kasigi ile tunel kazmaktadir. val kilmer tunele bakar 2 seritli isiklandirmali bir tunel gorur.
    --- spoiler ---

  • oyun devam ettikçe hanım kızımızın aslında başka bir çocuğa meylettiğini fark etmekle daha da bir dramatikleşen olay.

    şöyle ki kızımız parmak uçlarıyla narin pasları hep o dingile atmaya, saçını bir sağa bir sola atıp gülümsemeye, dingilin de ona karşılık olarak gönderdiği topa düşmesin diye son anda yetişirken cilveli ve minik "ay!" sesleri çıkarmaya başladığında dünya başınıza geçebilir.

    bu gibi durumlarda önce surat asılır, kıza "vay be, bana ha..." diye imalı imalı bakılır (kız bakmaz ama), son çare olarak dönüşüm geçirip payidar demir olunur, herifin kafaya kafaya smaçlar çakılır. ortam elektriklenir gibi olduğu anda ise son smacı da kızın kafasına çakıp "siz oynayın!" diyip basıp gidilir.

    "kız hemen koşarak arkadan gelip "dur, nereye gidiyorsun... neden böyle davrandın ki?" diye sorar. kıskandığını anlamıştır ve sana karşı boş olmadığını göstermek için gülümseyerek gözlerinin içine bakar" diye bitirmeyi çok isterdim ama genelde arkandan "gerizekalı" demekle yetinir sondaki "a" harfini inceltmeyi beceremeden...

  • norwich city kulubunun logosunda neden kanarya oldugunu ogrenmek.

    on bilgi: bildiginiz uzere rte tum toplumu soma katliami ile ilgili, bu isin fitratinda olum var deyip bir guzel aptal yerine koydu. verdigi ornekleri de 1800'lu yillardan ve 1900'lu yillarin basindan secti.

    o yillarda maden kazalarinda karbonmonoksit zehirlenmesinden korunmak icin madenciler yanlarinda bir kafeste kanarya indiriyorlar. kanarya insanlarin farkedemedigi seviyelerde karbonmonoksiti farkedip hizlica bayiliyor veya oluyor. bunu farkeden madenciler de hizla madeni terkediyorlar. (evet, ornek verilen yillardaki teknoloji bu!)

    bu sebeple madencilerin can dostu olan hayvan kanarya.

    norwich city de taraftarlarinin cok onemli kismi madencilerden olusan bir kulup. dolayisiyla logosunda da bu sebeple kanarya var.

  • dakikada 1 roman sayfası okuyan, yani ortalamanın çok az üzerinde olan biriyim sanırım. daha hızlanırsam dilin yoğunluğuyla da orantılı olarak dönüp cümlenin başına baktığım oluyor. yani limitim bir roman sayfası/dk diyebilirim. bilgisayar ekranında işler biraz daha hızlanıyor elimle zapdetmem gereken birşey olmadığı, muntazam düzende olduğundan vs.

    bugün, aslında birkaç aydır ortada olan bir site keşfettim 9gag sağolsun. bir gif içinde aşağı yukarı 3 paragraf ingilizce yazıyı dakikada 500 kelime ile okuttu bana. ufkumu da okuma hızı ile ikiye katladı zira kendisi gözün sağa sola hareket etmesine gerek kalmazsa 3-4 kat hızlı okursun mantığı ile çalışıyordu.
    500 kelimeye gerek yok, daha düşük hızda bile saatte 100 sayfa okunacağını söylüyor kendisi. bu benim için %80 gibi bir artış demek. işin ilginç yanı, baş döndürücü hızlara çıktığınızda 700 kelime/dk gibi, okuduklarınız aklınıza yer ediyor.

    siz de bir deneyin:

    500 kelime/dakika olanı: http://www.log.com.tr/…loads/2014/03/spritz-500.gif

    sitesinde 200-700 kelime arasında size uygun olan hızı bulabiliyorsunuz. birkaç dakikada, dakikada 700 kelimeye gözünüz alışabilir: http://www.spritzinc.com/#

    daha çalışan bir modeli yok ancak kısa sürede pek çok alternatifi türeyecektir. çok uzun, okumadım diyeceğiniz koca bir türkçe yazıyı bir siteye kopyalayıp 1 dakikada okuduğunuzu düşünün!

    (bkz: #42899475)

    edit: kelime/sn yazmışım.

    edit: buldum sonunda speed reading coach isimli ücretsiz app bunun üzerine pek çok şey de katmış.

  • görme engelli oğlunu evde dört duvar arasına sıkıştırmayıp, hayatın içine katarak gerekirse stadyuma bile gideriz seninle diyen muhterem bir baba.

  • 2 maçta 1 gol bile atamadığımız fenerbahçe'ye balıkesirspor'un 41 dakikada 3 gol attığı maç. hay yapacağımız şampiyonluk yarışının...

    not: tiner çekiyorum.

  • ben artık türk insanına güvenmiyorum ve malesef iğrenme noktasındayım..

    ben bu kadar hayal aleminde yaşayan ve algı operasyonlarına müspet tepkiler veren toplum görmedim.

    emmanuel eboue arsenal'den yanılmıyorsam 3-3.5 milyon euro gibi bir rakama geldi. fatih terim ilk maçlarda sahaya ujfalusi-servet-gökhan-hakan- sabri-melo-selçuk-kazım-elmander ve eboue şeklinde çıkıyordu. bizim eboue bildiğin sol açık oynuyordu. bazı maçlarda ortasahada da denedik kendisini.

    velhasıl sağ beke geçti..

    eboue ilk iki sene şampiyonlukta yüzde yüz pay sahibiydi. bir kere hızlıydı, ileri geri oynuyordu, dikine gitmesinden ziyade içeri kat ederek hücüm atraksyonlarında etkili oluyordu. ayrıca esasen sağ kanat olduğundan ayaklarına hakimdi ve adam da geçebiliyordu. tek eksiği hava toplarıydı kendisinin.

    ama iyi bir sağ bek olması, o mevkide sabri'nin olması gerçekleri vardı. eboue'nin böyle oynaması sabri'nin yedek kalması demekti ki eboue afrika kupasına gidince sabri kardeşimizin nasıl eboue'den beter olduğunu görmüştük.

    işte bu sebeple müthiş algı operasyonu yapıldı ve eboue üzerinden terbiyesizliğine değinilip durdu. sonra o tutmayınca bu kez kendini atması vs. çıktı ortaya. yok efenim kendi oyuncusu bile tepki vermişmiş.

    ya kardeşim geçin bu işleri her oyuncunun kimine göre eksikleri vardır..

    sergen gelmiş geçmiş en buyuk yetenek ama çalışmazdı, kendine bakmazdı. hakan şükür cemaatçiydi.. ümit karan gece kulüplerinden çıkmazdı. ne bilim bülent korkmaz kazmaydı.. ama bu adamların ve bunun gibilerin hepsi yetenekliydi ve faydalıydı..

    eboue'de faydalı olmuştır bu takıma. son sene oturduğu yerden para kazanmak istememiştir, top oynamak istemiştir ama afedilmedi. sabri de kadro dışı kaldı ama gitmedi bir yere. sonra affedildi ve oynadı. eboue de affedilebilirdi..

    bir çok gelen giden adamdan daha çok faydası oldu eboue'nin bu takıma.. 2 lig, 2 süper kupa, 1 türkiye kupası, ş.ligi 2.tur, ş.ligi ç.final gördü.. real madrid'e, fenerbahçe'ye goller attı..

    arda turan'ın bu kadar faydası olmadı galatasaray'a.. bugün necati'nin bile boue kadar başarısı olmadı bu takımda..

    kimse kusura bakmasın.. filipescu, capone, perez ve eboue gördüğüm en iyi sağ beklerdendi. perez'i sayma. eboue ilk 3'e rahat girer.

  • gök cisimleri yaşamı etkiler. nasıl etkiler?

    diyelim ki göçebe hayvancılık yapıyorsunuz. uçsuz bucaksız kuray bozkırında yönünü bulacaksın. nasıl bulacaksın? kuzeye çakılı kalan, gezegen olmayan bir yıldız varsa, ona bakarak örneğin.

    yahut tarım yapıyorsun. maarif takvimin yok evde. hasat zamanını, mevsimlerin döngüsünü nasıl bileceksin? yıldızların açısından, gökteki yerlerinden.

    (bazen de yıldızlar sana cilve yapacak. sözgelimi venüs, zöhre, nahid yahut çolpan, sürekli yer değiştirecek gökyüzünde. parlaklığına aldanıp onu kutup yıldızı sananın başına onca iş gelecek. o yüzden mutlaka bir kadın ismi vereceksin bu yıldıza, lakabını da kervankıran koyacaksın.)

    güneş döngüsü, ay döngüsü senin üzerinde etkili olacak. bunu gözlemleyeceksin.

    eski insanların kafası bizden daha az çalışmıyordu. ama bilgileri kısıtlıydı. (bkz: karşılaştırmalı mitoloji tolkien ne yaptı) o yüzden gayet rasyonel ve "bilimsel" gözlemlerini, bugün mistik kabul ettiğimiz sonuçlarla birleştirdiler. yıldızların bu tesiri, onların günlük yaşantımızda da, hayatın diğer alanlarında da etkili olduğunu düşündürdü bize. o yüzden yıldızlara dalarak fal baktık. yıldızların doğru dizildiği zaman doğanlara (bkz: sahipkıran) dedik.

    başka başka fallar da var. mesela aşık atmak deyimimizin kökenindeki aşık falı. (kısa a ile okuyunuz) koyunların aşık kemiğiyle bakılan bir tür fal. meşhur özbek şeyban han, örneğin, semerkand seferinden önce davulun üzerine aşık atarak fal bakıyor:

    "dağ düşse de babırga
    çek düşse de babırga
    semerkand'ı ben alsam
    ona düşsün davulga"

    kuran'da "fal okları" diye anılan şeyler bu aşık kemiklerine benzer ve onlarla fal benzer biçimde bakılır. bu cisimler yere atılır ve aldıkları şekiller, birbirlerine göre pozisyonları vs. değerlendirilerek fal okunur. (bkz: urim and thummim)

    yahut yine manas destanında kurban kesiliyor, eti kaynatılıyor. köpüğün rengine göre fal bakılıyor.

    kahve falını hepimiz biliyoruz. meşhur anabastis'te, defaatle bağırsak falı anlatılır mesela. (bkz: haruspex) (bkz: kuş/@nostalgiaman) kurban edilen hayvanların bağırsaklarının aldığı şekiller bir şeylere benzetiliyor.

    bu ne ola ki? bu da (bkz: pareidolia) ile ilişkili. insanlar silüetleri, anahatları bir şeylere benzetirler. beynimiz bunun için programlanmış. bu sayede vahşi doğada hayatta kalabiliyoruz: kaplana benzer bir silüet görürsek beynimiz bunun direkt kaplan olduğuna hükmediyor ki, bir an önce adrenalin salgılayalım. kaplan değilse sorun yok, ama kaplansa ve adrenalin salgılamakta geç kalırsak tezeği avuçlardık zira.

    benzeten insan bu motiflere bir anlam veriyor. "belirsizlikten kaçınma" dürtümüz ve eşsiz beyin melekelerimiz, motiflere, desenlere anlam vermemizi, onları bir şeylere benzetmemizi ve nihayet bu benzetmelerimizden geleceğe/olaylara dair yorum yapmamızı mümkün kılıyor.

    bir nevi beynimizin yan ürünü bu fal, yani. çok zeki ve diğer hayvanlarda olmayan bilişsel melekelerle donanmış olduğumuz için fal bakabiliyoruz. ama aynı zamanda bilgi dağarcığımız genişlediği için, o işin öyle olmadığını da öğrendik. dolayısıyla fal, burç vs gibi zımbırtılar eğitilmemiş zekaların eğlencesi olmaya devam ediyor.

  • - cinayet saati napıyodun.
    - mbappe'yi kesiyordum.
    - cinayet saatini nerden biliyorsun?
    - ben hep mpabbe'yi keserim.

    hasan ali kaldırım

  • beş ay kadar kısıtlı bir süre kalabildiğim bu güzelim ada ülkesinden dönüşümün üstünden daha fazla zaman geçmeden aklımda kalanlardan ilk defa gidecek olanlara fikir verebileceğini düşündüğüm ufak tefek öneri ve tavsiyelerde bulunmak, biraz da gözlemlerimi paylaşmak istiyorum.

    ulaşım: her şeyden önce, malta'ya turist olarak veya iş gereği yerleşmek üzere gidiyorsanız, uçağa binmeden önce telefonunuza bolt uygulamasını yükleyin. taksi plakalı beyaz taksilerin yerine, uber tarzı, ama taksimetre ile işleyen özel taksiler daha uygun fiyatlı olacaktır. ki zaten taksiye biniyorsanız minimum 6 euro'yu vereceksiniz. yalnız yolculuk yapacaksanız, veya gideceğiniz yere çok geç kalmadıysanız zaten taksiye binmeyin bence. ülkenin her yerine belediye otobüsü ile ulaşılabiliyor. buna şehirler arası yolculuklar da dahil. gerçi şehirler arası dediğime bakmayın. istanbul'da semt (ilçe bile değil) olarak geçen alanlar şehir olarak tanımlanmış ve bunlar da merkezi otobüs sistemi ile birbirine bağlanıyor. 1,5 euro'luk otobüs bileti ile 2 saat içinde defalarca aktarma yapabiliyorsunuz. gerçi uçaktan ilk indiğinizde otobüsle uğraşmak istemezsiniz. bolt üzerinden, gideceğiniz yerin adresini yazarak taksinizi sipariş edin. yolculuğun ne kadar tutacağını göreceğiniz için hoşgeldiniz kazığı yeme stresine de girmezsiniz. havaalanındaki bolt buluşma noktası da plakalı taksi durağının hemen ucunda. gerçi havaalanı gayet minik olduğu için şoförünüz sizi her türlü bulur.

    iletişim: taksiye bindikten sonra doğal olarak taksiciyle sohbet başlayacaktır. "ya benim ingilizcem bana kadar var, ne sohbeti?" demeyin. öncelikle malta'da konuşulan ingilizce çok basit. düz lisede ingilizce derslerini haytalık yapmayıp dinlediyseniz, öğrendiğiniz kadarı sizi maltada rahat ettirir. her ne kadar uzun süre birleşik krallık yönetiminde kalmış olsalar da maltalılar o kadar da ingilizleşmemiş. şiveleri de ana dili ingilizce olmayanları çok rahat anlayabileceği sadelikte. kendi aralarında maltaca, veya onların tanımıyla malti konuşurlar. kulağa italyan vurgulu arapça, veya arap vurgulu italyanca gibi gelen bu dilde mutlaka tanıdık gelen kelimelere rastlarsınız. sonuçta malta adası dönem dönem arapların, italyanların, fransızların ve ingilizlerin kontrolü altında kaldığı için hepsinden bir şeyler geçmiş dillerine. maltalıları genel karakter olarak ise cezayirlilere çok benzettim. eşimin dediği şekilde hristiyan berberi olarak tanımlamak yanlış olmaz.

    maltalılar çok rahat ve sakin insanlar. defalarca kulak misafiri olduğum ve maltalıların genel hayat mottosu olduğunu düşündüğüm şu cümle adadaki genel kafa yapısını özetliyor aslında: "don't rush. if you rush you make mistakes./ acele etme. acele edersen hata yaparsın." hiçbir konuda aceleci değiller. her şeye çok sakin yaklaşıyorlar. sonradan öğrendim ki adadaki yeşil nadirliğinden dolayı oksijen seviyesi çok düşük. dolayısı ile hareketli olmak çabuk yorulmaya sebep oluyor. adamlar da çözümü genel olarak yavaşlamakta bulmuşlar. kendi ülkesinde alıştığı tempoda çalışmaya/hareket etmeye devam edenler arasında bayılanların bile olabildiği anlatıldı.

    konaklama: otelinizi veya yerleşeceğiniz evi sliema'dan seçmenizi öneririm. hem valetta'ya göre daha ekonomik, hem gayet merkezi, hem limana yakın. çarşı, cafe, restorant elinizin altında olur. valetta veya st julians'e gitmek çok kolay. ayrıca rıhtımda bir banka yerleşip st. paul katedraline karşı sahildeki büfelerden veya cafelerden alacağınız dondurmanın, kahvenin veya mevsimine göre sıcak şarabın keyfini çıkartmak paha biçilemez. ayrıca, sliema'da bana göre malta'nın en huzurlu ve en keyifli köşesine de rastlayabilirsiniz. edit: youtube'da kısa bir sliema'da sabah yürüyüşü videosu buldum.

    st julians: adanın turistlere pazarlamaya çalıştığı "party island/parti adası" imajının kaynağı. barlar, lüks oteller, restorantlar ve hepsinden önemlisi casinoların bulunduğu bölge olduğu için özellikle haftasonları çok hareketli. bana göre ise tek ilginç yanı malta balkonları konsepti ile tasarlanmış olan holiday inn otelinin ön cephesi. bir bölgenin doğal dokusunu çok da rezil etmeden, yine ondan beslenerek modern bir yapı tasarlamanın örnek alınması gereken bir tasarım bence.

    mdina ve rabat: mdina malta'nın eski başkenti. beklenen osmanlı istilasına karşı valetta planlı programlı bir şekilde kurulduktan sonra başkent olma görevini devraldığından dolayı mdina geri planda kaldı. şehrin tamamı dünya mirası olarak kabul ediliyor ve koruma altında. game of thrones'dan hatırlayabileceğiniz şehrin giriş kapısından geçtikten sonra kendinizi orta çağa ışınlanmış gibi hissedebilirsiniz. rabat ise mdina'nın komşu şehri. mdina'ya girmeden önce rabat tarafını gezmek, romalılardan kalma villayı görmek, little finger'ın genelevinin olduğu sokağı, adice pazarlıkların yapıldığı meydan köşelerini keşfedebilirsiniz, veya kurgusal şeylerin yerine gerçek tarihi kalıntıların peşinden yeraltı mezarlığına girebilirsiniz ve orayı ararken mdina'nın daracık sokaklarında gezebilirsiniz. bineceğiniz otobüs/taksi sizi iki şehrin ortasına indireceğinden gezinizi ona göre planlamak isteyebilirsiniz. unutmadan, indiğiniz yerde malta'nın ilk pastizzi fırını bulunuyor. her yerde karşınıza çıkacak olan bu efsanevi malta çöreğini kaynağından yemek isteyebilirsiniz.

    valetta: üç tane ana cadde ve bunları kesip birbirine bağlayan birbirinden güzel sokaklar. planlı programlı şekilde şehir kurunca ne kadar müthiş bir düzen kurulabileceğinin kanıtı. cafeler, restoranlar, barlar, alış veriş olanakları, müzeleri ile ülkenin hem turistik hem kültürel merkezi. şehrin hemen girişine yapılan yeni parlamento binası bile sanki yüzyıllardır orada duruyormuş intibası yaratıyor. ayrıca, malta tanıtım broşürlerinde ve turizm sitelerinde mutlaka kullanılan şu ünlü köşeyi de bulup fotoğraf çekmelere doyabilirsiniz.

    mimari: malta mimarisinin benim için özeti kiliseler ve balkonlar. özellikle balkonlar. adanın temel yapı malzemesi olan yerel sarı taştan yapılan binaların olmazsa olmazı olan farklı farklı renklere boyanmış olan balkonlar sokaklarda dolaşmayı, hatta kaybolmayı ayrı bir keyfe dönüştürüyor. daha görkemli mimari özellikler görmek isteyenler adadaki "yılın her gününe bir tane" mantığı ile yapıldığını tahmin ettiğim 365 kiliseden birini ziyaret edebilir.

    malta ve sinema: malta hem iyi korunmuş mimarisi, hem muhteşem güzellikteki sahilleri sayesinde birçok film ve dizi için çekim alanı olarak hizmet etmiş. en ünlüleri arasında game of thrones, gladiator, troy, midnight express gibi yapımlar var. tam liste ise çok daha kalabalık. en büyük izi ise (bence) başrolünü robin williams'ın oynadığı popeye bırakmış. filmin çekimi için
    adada ahşap sıkıntısı çekildiğinden ispanya ve hollanda'dan taşınan ahşaplarla sıfırdan kurulan köy, çekimler bittikten sonra hediye olarak adada bırakılmış ve günümüzde popeye village adıyla su parkı ve sevilen bir tatil hedefi olarak hizmet ediyor. link

    ne yenir ne içilir: öncelikle pastizzi. doğal olarak peynirlisi ile ilk denemeyi yapacaksınızdır, ama önyargılı olmayın ve bezelyeli ve tavuklusunu da deneyin. şaşırtıcı derecede güzeller. arancini denen dolgulu pirinç köfteleri de değişik bir tat. en klasik malta yemeği ise tavşan yahnisi. tavşan kardeşe kıyabilirseniz onu da deneyin derim. burada daha ayrıntılı ve görselli bir liste var aslında, bu konuyu o siteye devredeyim en iyisi. ha, benim düştüğüm hataya düşmeyin ve kaktüs likörü/gazozu/reçeli denemeyi unutmayın.

    bu kadarla kalmıyor tabii ki maltanın güzellikleri ve ilginçlikleri. aklıma geldikçe eklemeler yapabilirim, veya üşenip yapmayabilirim. edit yapma hakkımı saklı tutuyorum.

  • bu ülkenin insanının keyif aldığı her şeyi mahvetmeyi kendine görev edinmiş tiplerin, son şahaseridir..

    yurt dışına son 4 senede giden oyuncu sayısı, 50 senedir gidenden fazla. neden? çünkü türkiye'de kalsa 4 katı maaş alamayacağını biliyorlar artık. üstüne de yeteneksiz türkler yerine, çok daha uygun fiyata çok daha iyi oyuncular izliyoruz. haliyle de anadolu takımları bu sayede aşırı güçlendi. sonuç? lig, hiç olmadığı kadar çekişmeli geçiyor son yıllarda..

    peki, ne yapmak lazım? hemen bunun önüne geçmek lazım. zira allah muhafaza memlekete faydalı bir işiniz dokunur..

    allah'ınızdan bulun, allah belanızı versin falan derdim ama artık ona da inancım kalmadı. biliyorum ki hiçbir şey olmayacak, yaptıklarınızın tamamı yanınıza kalacak.. yine de insan demeden edemiyor..

    çok basit bir örnek verelim mesela bu durumun neye yol açacağına dair; normal şartlarda beşiktaş, genç kalecisi ersin ve genç sol beki rıdvan'ı satmayı planlıyordu. peki, şimdi ne olacak? bu sene en az 3, 3 sene sonra ise en az 5 türk'ün her maç ilk 11'de olması lazımken, hangi yönetici bu riske girip bu adamları satabilir?

    hadi onu da geçtim. siz 20 yaşında bir genç olsanız, doğup büyüdüğünüz yerde 5 lira alırken, hiç bilmediğiniz bir yerde 2 lira verildiğinde gider misiniz? hadi diyelim siz gidersiniz, peki siz totalin yüzde kaçına denk geliyorsunuz?

    sözün özü; yıllar yılı kulüplerin iliğini sömüren utanmaz tiplere yine gün doğdu. zira mecburiyetten dolayı her takım en az 10 tane türk futbolcuya ederinin 4 katı para verecek ve o oyuncuların bir çoğu da bundan dolayı bir daha kendini geliştirmek için en ufak bir çaba sarf etmeyecektir..

    tekrar söylüyorum, allah belanızı versin..

    yaklaşık 25 dakika önceye kadar, salih uçan'a beşiktaş'ın teklifi yıllık 7 milyon tl deniyordu son 15 gündür. siz salih uçan olsanız, gidip 7 milyona imza atar mısınız şu saatten sonra? ağanın eli tutulmaz deyip kırdır 3 büyükleri birbirine, sonrası allah kerim. 15 olur 20 olur, allah bin bereket versin..

    ya da sözleşmesi yenilenmeyecek ve futbolu bırakacak denilen genç yetenek gökhan gönül olduğunuzu varsayın bir an için. 3 senelik kontrat istersiniz bu saatten sonra..

    buradan gerek şu anki yayıncıya gerekse de yeni ihaleye girmeyi düşünen diğer yayıncılara sesleniyorum. bu karar geri alınmazsa, bu ligi izlemek için 1 lira bile vermem bu saatten sonra. bunu bilin, ona göre fiyat verin bu lig için! benimle aynı fikirde olduğunu bildiğimiz milyonlar olduğunu da unutmayın!

    iyi yabancıların olduğu maçları izlemeye son 4-5 senedir alışmışken, neden gideyim de zaten 30 sene boyunca bize kan kusturan utanmaz ve vurdumduymaz oyuncuların at koşturacağı bir lige para vereyim? hadi eskiden güzelini bilmiyorduk, el mecbur katlanıyorduk. ama artık öyle değil. bu ülkenin futbolseverleri artık iyi maçları izlemeye alıştı. 5 senelik kontratları alıp sonra da mangalcı göbeğiyle maça çıkan ahlaksızlıkları bu saatten sonra kimseye izletemezsiniz!

    bir kez daha söylemeden bitirmek istemedim; allah belanızı versin!

  • galatasaray başkanını bir fener yöneticisinin taklidini yaparken hiç gördünüz mü?

    görmediniz ve asla göremeyeceksiniz.

  • 1936 türkiye güzeli
    doktor mahmure birsen sakaoğlu.
    bu bir cümle neleri açıklıyor?
    1-türkiye diye bir ülke var.
    2-tıp okumuş bir kadın var.
    3-doktor olduğuna göre bir tıp okulu var.
    4-soyadı var (birsen soyadını atatürk vermiş).
    5-eşinin soyadını aldığına göre medeni kanun var.
    6-türkiye'nin katıldığı uluslararası bir yarışma var.
    hepsinden önemlisi bunların hepsi 83 yıl önce sadece 13 yaşındaki bir ülkede olmuş.
    ve en önemlisi "kadının adı var"!
    cumhuriyet erdemdir.
    yaşasın cumhuriyet.

    görsel

  • protestoyu bile korkudan, beceriksizlikten, iş bilmezlikten eline yüzüne bulaştıran ali koç'a müstehak tişörtlerdir.