hesabın var mı? giriş yap

  • kendisi dün bir toplantıda trafik kuralları ile ilgili şu cümleyi sarfetmiş aynen aktarıyorum. ''unvanı, makamı, konumu ne olursa olsun hiç kimseye ayrıcalık yapılmayacak, kurallar harfiyen uygulanacaktır. bu konunun bizzat takipçisi olacağımı da herkesin bilmesini istiyorum'' şeklinde buyurmuş hazreti banana. beylerbeyi'nde bulunan evinden dolmabahçe'de bulunan ofisine her gelişinde köprü dahil tüm yolların bir rezilliğe dönüşmesini sağlayan birisi bunu söylüyor. gözünüzün içine baka baka dalga geçer gibi. kışın ortasında kendi geçeceği yolları güvenliği için kapattıran ve insanları karın ortasında penguenler gibi yürümek zorunda bırakan birisi bunu söylüyor. sanırım utanmadan söylüyor. sizin için söylüyor , bizim için söylüyor. sezen aksu söylüyor. şinanay.

  • sormuşlar, "neden televizyonlarda yoksunuz?" diye. adam da yanıtlamış;

    --- spoiler ---

    “türk toplumunun değerleri değişti. türk toplumuna sunulan işlerin içerikleri değişti. yani ben şu andaki içeriklerle hiçbir dizinin içinde olamam. eleştiri olarak kabul etsinler, biraz da yaşlılığıma versinler… bütün yapılan işlerde tabanca, tüfek, millet birbirini öldürüyor. bütün erkekler sakallı. bizim zamanımızda sakal rol gerekirse bırakılırdı. bu ortamda ben olamam. çünkü biz yaptığımız işlerde topluma sevgiyi, hoşgörüyü, toleransı, birlikte yaşamayı, dayanışmayı öğretmeye çalıştık.böyle bir senaryo ile karşılaşırsam yaşıma rağmen hâlâ oynayabilirim. ama karşılaşacağımı da pek zannetmiyorum”

    --- spoiler ---

    kaynak

    benim gözümde gerçek bir sanatçıdır.
    seviyoruz seni fiko.

  • yazılım evinden bildiriyorum, cihazlar ithal özel üretiliyor,kendi ürettiğimiz yazılım var içinde, müşterilerimizle dolar üzerinden yıllık,aylık bakım anlaşması şeklinde çalışıyoruz, müşteriler toplantı üstüne toplantı istiyor, kurda indirim istiyor, dolar bazında indirim istiyor, 2 ay içinde anlaşmalı işlerin çoğu bekleme pozisyonu aldı. durumlar bunlar şimdilik.

  • “toby insan kaynaklarında, teknik olarak şirket için çalışıyor. yani ailemizin bir parçası değil. ayrıca toby boşanmış, yani kendi ailesinin de bir parçası değil.”

    -michael scott.

  • 13 temmuz 2021 tarihli yayında afgan mültecilere bakış açısıyla hayal kırıklığı yaratmıştır.

    teorik bilgilerini bir kenara bırakıp önce şunu anlaması lazım; biz kimseyi kabul etmek zorunda değiliz. avrupa ülkesi olan yunanistan nasıl üstlerine saldığımız suriyelileri olabilecek en sert şekilde kabul etmedi, biz de aynı şekilde mültecileri kabul etmeyebiliriz. evet, batı ülkeleri sözde çok modern ve hümanisttirler ama iş pratiğe döküldüğünde hiçbir ülke bu gibi kritik meselelerde kanun, hak, hukuk, insan hakları, mülteci hakları falan takmıyor.

    yani kimse kendi ülkesine kontrolsüzce milyonlarca kişiyi sokmuyor, sokamaz da... ama biz anlaşma, sözleşme, kural falan diye enayi yerine koyuluyoruz. kendi rahatının bozulmasını istemeyen avrupa birliği, parayı basıp bizi tampon bölge ve mülteci kampı olarak kullanmak istiyor.

    bakın bu işler şaka değil... uzun vadede ülkemiz, toplumumuz, kültürümüz, milletimiz çok ciddi bir riskle karşı karşıya... afganistan'dan 10 milyona yakın mülteci çıkabilir deniyor. yaşadığımız bu zor zamanlar, nevşin hanım gibi empati yapacak, hümanizm sözcükleri sayıklayacak veya duyar kasacak zamanlar değil...

  • topu belediyelere atmış reis, neymiş 1.dereceden sorumlular yerleşim yerlerinde belediyelermiş.

    sen devlet olarak bütün gücünü imkanını kullanarak söndürememişsin kaç gündür yangını. kıçıkırık belediyelerin bu yangınları söndürmek için nasıl bir itfaiye teşkilatına sahip olmasını bekliyorsun acaba

    gelen mesajlar üzerine edit:
    yangının başlama noktası ormanlar, ormanlar da anayasanın 169.maddesine göre belediyelerin sorumluluk alanları içerisinde değil devletin sorumluluğu altında.

  • vatandaşlarının can ve mal güvenliğini koruyamayan bir hükümet çok acil istifa etmelidir.

  • almanya'da 1971 - 1974 yılları arasında 4 kadını öldüren honkayı heinz strunk'un der goldene handschuh(golden glove) ismiyle çok satan bir romana çevirmiş ve fatih akın'da onu beyaz perdeye gayet başarılı bir şekilde uyarlamıştır.12

    fritz honka kimdir diye kısaca bahsedecek olursak; kendisi 1935 yılında doğu almanya'nın leipzig şehrinde doğmuştur. dokuz çocuktan biri olan honka, ailesi tarafından yetimhaneye gönderilmiş, yetimhaneden eve yaptığı ziyaretlerde ise alkolik olan babası tarafından sık sık hırpalanmıştır. komünist bir marangoz olan babası ikinci dünya savaşı sırasında toplama kampına gönderilmiş ve bu yüzden dolayı hayatını kaybetmiştir. annesi ise bir temizlikçidir.

    bundan dolayı honka ailesinden genç yaşta kopmuştur fiziksel görünümünün ve konuşmasının bozukluğundan dolayı okul hayatı kısa sürmüş ve genç yaşta çalışmaya başlamıştır. ilk başlarda bir duvar ustası çırağı olarak çalışmış fakat çimentoya alerjisinden dolayı buradaki macerası da kısa sürmüştür.

    daha sonraları 1951'de honka, leipzig'den ayrıldı ve batı almanya'ya taşındı ve orada bir çiftlik işçisi olarak iş buldu ardından 1956'da 21 yaşındayken hamburg'a yerleşti ve burada bir tersanede işçisi olarak çalışmaya başladı. bu sıralarda ınga bossleman adında bir kadınla tanıştı ve evlendiler. igna da honka gibi bir alkolikti ilk başlarda iyi anlaşımlarına rağmen çocukları olduktan sonra şiddet ve sıkıntılar kontrolden çıkınca evlerini kaybederler ve geceyi şehirdeki barınaklarda geçirmeye başlarlar. sonuç olarak evlilikleri biter.

    sonraları honka tersanede gece bekçisi olarak çalışmaya başladı, red-light bölgesinin yakınında tek odalı küçük bir dairede yaşamaya başladı. iyice asosyal bir hal alan kişiliğini kendi gibi alkolik olan fahişelerle geçirmeye başlar.

    ilk olay:
    1969'da fritz, bir barda 40 yaşındaki gertrude bräuer ile tanıştı. fahişelik ve kuaförlük yaparak geçinen bu kadını evine gelmeye ikna etti fakat sabah olduğunda her şey bir masal gibi sona ermişti ve gertrude bräuer, honka'nın sapkın isteklerini karşılamak istemiyordu. bunun üzerine honka çılgına döndü ve onu boğdu. sonrasında aklı başına gelen honka durumun farkına vardı. artık bir cesetle baş basaydı, fiziksel olarak güçlü biri olmadığından cesedi cesedi parçalamaya karar verdi ve her parçayı sıkı sıkı sardı bir kısmını hurdalığa attı geriye kalan parçaları ise evinde bulunan ardiye dolabına koydu.

    bir kaç gün yakalanma ve tutuklanma korkusuyla kafayı yedi. birileri bardan çıkarken onları görmüş olabilirdi sonuç dünya böyle bir kadını hiç umursamamıştı.

    ilk cinayetinden sonra daha da cesaretlenen honka, ruth dufner adında bir kadınla tanıştı. onu evine davet etti ve sapıkça fantezilerini uygulamaya başladı sonunda onu ilk cinayetindeki boğmaya başladı fakat kadın bir şekilde kurtulmayı başardı. honka'yı tecavüz suçundan şikâyet etti. suçlu bulunan honka, komik bir kararla 4000 mark cezaya çarptırılarak serbest bırakıldı.

    bu olaydan sonra artık kendine bir şey olmayacağını düşünen honka, 1974'te tekrar kurbanları aramaya başladı. bu sefer kurbanlarının kimsesiz olup olmadığını araştırıyordu. tarih ağustos 1974'ü gösterdiğinde kendine potansiyel bir kurban olan anne beuschel ile tanıştı. onu evine davet etti ve sonrasında boğarak öldürdü. cesedi ise yine parçalara ayırdı ve evin muhtelif yerlerine sakladı.

    sonrasında cesetler çürümeye başladı ve komşular bu kötü kokudan rahatsız oldular ve polisi aradılar. honka ise yabancıların en üst katta oturduğunu ve bazen yemeklerinin kokusunun binanın geri kalanını sardığını söyledi. komik bir durum ama polis bunu kabul etti. daha sonra honka bu kokuyu gidermek için oda araba parfümleri kulandı.

    aralık 1974'te 57 yaşındaki frieda roblick ile tanıştı onunda kader diğer kurbanları gibi olacaktı. bu sefer honka kurbanını onu soymaya çalıştığı için öldürdü. onu da diğerleri gibi parçaladı ve evin muhtelif yerlerine koydu.

    artık iyiden iyiye cesaretlenen honka, sadece bir ay sonra başka bir saldırı gerçekleşti. 1975 yılının ocak ayında, 52 yaşındaki ruth schult.
    bu sefer honka içki içtikleri sırada kadının kendine gülmeye başlamasına sinirlendi. bu sefer saldırı daha da agresifti: honka masadan bir şişe cin aldı ve kafasına vurmaya başladı ardından da onu boğarak öldürdü. daha sonra diğerleri gibi onu da parçalara ayırdı ve evine sakladı.

    honka'nın nasıl yakalandığına gelecek olursak tam bir trajikomik bir olayla karşı karsıya olduğumu görmekteyiz. tarihler 17 temmuz 1975'i gösteriyorken, honka tersanede bir vardiyadaydı, apartmandaki bir komşunun dairesinde yaktığı mumlar yüzünden bir yangın çıktı ve tüm binayı sardı. itfaiyeciler binanın tepesinden alevleri kontrol etmeye çalıştıkları sırada çürümüş cesetlerle ve onların keskin kokusuyla karşılaştılar. honka ertesi sabah eve döndüğünde polisler onu bekliyordu, biraz sorgulandıktan sonra suçunu itiraf etti ve 15 yıl hüküm giydi.

    fakat mahkeme onun deli olduğuna kanaat getirdi ve bir psikiyatri hastanesinde yaklaşık 17 yıl geçirdi. daha sonra scharbeutz'daki bir huzurevinde farklı bir isimle yaşadı ve ekim 1998'de ochsenzoll hastanesinde öldü.

    görsel-1
    görsel-2
    görsel-3
    görsel-4
    görsel-5
    video
    fatih akının filminden bir kesit
    filmin fragmanı

  • kendi kendine yeten demokratik bir ülkeyi başka ülkelerin enerjisi ve üretimine muhtaç, içinde üçüncü dünya ülkelerine ait her milletten insan olan, çalışmanin karşılığının alınmadığı, hiçbir şey satın alamayan alimgücü düşük, yabancılara hizmet eden, gençlerin tek adamdan başka yönetim görmediği, her gün zam üstüne zam yaşayan, tatil nedir bilmez, yurtdışı nedir bilmez, eğlenmek ve sosyalleşmek nedir bilmez bir halk yaratıp, doktorlar başta olmak uzere universite mezunlarıni baska ulkelere kaptiran, universite diplomasinin tuvalet kagidindan hallice oldugu, gençlerin hayal kurmak nedir bilmediği, butun devlet kurumlarinin icinin bosaldigi adeta bakkal gibi olan bir devlet haline getirmistir.

  • kurallara uymanın enayilik, kural tanımadan iş görmenin uyanıklık ve meziyet olarak görüldüğü ortadoğu bataklığında bir ülke.

    2 aile düşünün 90larda bir şehire geliyorlar, birisi boş bulduğu araziye yasak olduğunu bile bile gecekondusunu dikiyor, diğer aile aman kurallara uyalım diyip bütçesine göre kiraya cıkıyor.
    ilk aile bir kaç yıl sonra seçimler öncesinde verilen sözler ile çöktüğü arazisine tapusunu alıyor. diğer aile maaşının yarısını ev sahibine vermekle meşgul kıt kanaat geçiniyorlar.

    ilk aile gecekondunun sokağa bakan kısmına kendi dükkanını açıyor, diğer aile 8-5 iş bulup her gün işe gidiyor. ilk ailenin beyan ettiği toplam yıllık vergi 8-5 çalışanların nerdeyse bir aylık verdiği vergiyle aynı miktar oluyor.
    ilk aile o küçük vergisini de ödemiyor, hatta hiç birşey ödemiyor. ve sonunda devlet baba af çıkartıyor. vergi borçları daha maaşını almadan kesilen enayi ailelerden paralar toplanıyor zaten.

    birkaç yıl sonra ilk ailenin kaçak evleri yerine kentsel dönüşüm adı altında rezidans yapılıyor ve burada bir kaç daireleri oluyor. diğer kurallara saygılı enayiler de hala kirada oturuyor... *

    ve bugün oluyor bu ailelerin çocukları olmuş, üniversiteyi kazanıp öğrenim kredisi almışlar. sonrası malum zaten. "enayi misin amk niye ödüyorsun?!"

    evet durum ne yazık ki böyle: devlete para ödeyen herkes enayidir!

    vergi borcun mu var? ödeme! nasıl olsa af çıkar, yapılanma çıkar, bir şey çıkar... enayiler ödesin :)