hesabın var mı? giriş yap

  • ayrica
    "(sanatsal açıdan çok kültürlü olmak için) çalışmak isterdim, fakat aslında ben korkunç tembelim. çalışmaktan çok yaşamayı ve nefes almayı severim. yaptığım işlerin gelecekte hiçbir sosyal önemi olabileceğine inanmıyorum. işte bu yüzden, sanatım, yaşama sanatı olacaktı. her saniye, her nefes, hiçbir yere kaydolmayan bir iştir, ne görsel ne de düşünseldir. sürekli bir öfori halinden ibarettir..."
    diyerek de kedine hayran eden gayet dikkat edilmesi gereken sahsiyet...

    (bkz: pierre cabanne ile sohbetler, 1967)

  • tamam belki saçma ama yıllarca çizgi film izlerken çizgi filmi bırakıp "allaam acaba bu acme ne olabilir? neden acme?" diye düşünerek kendi kendimi yiyip bitirdiğim şeyin aslında "a company manufacturing everything"in akronimi olduğunu öğrenmemdi. artık büyümüştüm.

  • + neden şaktar?
    - çünkü okunduğu gibi yazılması lazım.
    + neden mönşengıladbah değil.
    - çünkü latin o.
    + peki neden latin olan okunduğu gibi yazılmamalı ya da sadece başka alfabelerden dönüşenler böyle yazılmalı?
    - çünkü biz de latin alfabesi kullanıyoruz.

  • kırmızı kart gösterirken bir yandan da sol eliyle dışarıyı işaret etmesiyle "benim taşaklar dökme demir" demiştir.

  • 29 ekim 1933'de cumhuriyetin 10.yıl kutlamaları için bir çok ülkeden davetli çağrılır. sovyetler birliği iki bakan gönderir. bu arada sergey yutkeviç de törene davet edilmiştir. yutkeviç, tıpkı diğer ülkelerden gelen meslektaşları gibi etkinlikleri ve konuşmaları filme alacaktır.

    yutkeviç hazırlık yapmak için sabah erkenden törenin yapılacağı hipodroma gider. diğer meslektaşları gibi kamerasını hazırlayıp konuşmaların yapılacağı kürsüye kablo çekerken utanır. rus kameramanın utancının sebebi kablosudur. diğer kameramanların kabloları serçe parmağı kalınlığındayken yutkeviç'in kablosu neredeyse insan bileği kadardır.

    binlerce kişi hipodromdaki yerini aldığında atatürk ve davetlilerin gelmesini beklemektedir. atatürk, hipodroma bir otomobille girer. topluluğu, herkesi selamlar, kürsüye çıkar ve konuşmaya başlar. bu sırada yutkeviç kamerasını çalıştırıp kayda başladığında o esnada çevresindeki meslektaşları feryat figan koparır. atatürk'ü hipodroma getiren otomobil kamera kablolarının üstünden geçmiş, hepsini kopartmıştır. ortada bilek kalıblığında bir tane sağlam kablo vardır. o da yutkeviç'in kablosudur.

    işte biz o tek sağlam kablo sayesinde günümüze kadar ulaşan tek kayıtla cumhuriyetin 10.yıl töreni ve atatürk'ün 10.yıl konuşmasını hala izleriz.

    10. yıl nutku

    edit/kaynak: nebil özgentürk - türkiye'nin hatıra defteri belgeseli

  • yakında valizini toplar, topkapı sarayı'na gidip "artık burada kalacam derhal burayı terk edin" der.

    deli ibrahim'in genleri buna taşınmış.

  • adam merih için “olsun vatan için çok şey yaptı” dedi ya. bu ülkede erler şehit oluyor sevgili spiker 1.8 milyon euro maaşı olan merih değil. biraz saygınız olsun gerçek vatan evlatlarına.

  • yaptığı bütün kötülükler yanına kâr kalmış karanlık büyücü.

    çoğu kişi tarafından tüm zamanların en büyük karanlık büyücüsü kabul edilen lord voldemort, seri sonunda cezalandırılmış olarak kabul edilir. sonunda durdurulmuş ve yok edilmiştir. ancak hayatına biraz daha yakından baktığınızda voldemort'un aslında hiç cezalandırılmadığını görürsünüz. büyücü dünyası onu bizim bildiğimiz yöntemlerde cezalandırmayı hiçbir zaman başaramadı. işlediği hiçbir suçun bedelini ödemedi. başka bir deyişle yaptığı her şey yanına kâr kaldı.

    hayatının ilk on bir yılını bir yetimhanede geçiren tom riddle, gerçekten bela bir çocuktu. diğer çocuklara eziyet edip eşyalarını çalıyordu. hatta dumbledore onu hogwarts'a götürmeye geldiğinde yetimhane müdürü ondan kurtulacağı için sevinmişti ama işin özünde orada yaptıkları yanına kâr kalmış, atılma gibi bir cezayla karşılaşmamıştı.

    hogwarts'a gittiğinde de rahat durmadı. karanlık büyünün peşinden koştu. sırlar odasını açıp mızmız myrtle'ın ölümüne ve hagrid'in okuldan atılmasına neden oldu ama kendisi 1945'te paşalar gibi mezun oldu. bu arada riddle ailesini katledip türlü yasakları çiğnediğinden de bahsetmeye gerek yok.

    hogwarts'tan mezun olduktan sonra ilk işi yine hırsızlık, iftira ve öldürmek oldu. okul kurucularının değerli yadigarlarını toplamak için her türlü hileyi yaptı. ardından kendini "lord voldemort" adıyla tanıtarak taraftar toplamaya başladı. birinci büyücü savaşı'nın başlamasına neden oldu. bu süreçte birçok insanı öldürüp aileleri parçaladı. affedilmez lanetleri günlük aktivitesinin bir parçası olarak kullanıyordu. imperio ve crucio ile işkence ve beyin kontrolünün dibine vurdu. büyücü dünyasının yapabildiği tek şey -onu da hasbelkader yaptılar- voldemort'u durdurmak oldu. bütün bu süreçte "cezalandırılmaya" en yaklaştığı an harry potter'a saldırdıktan sonra bedeninin parçalandığı zamandır. ancak o bile gerçek ceza değildi çünkü bedeni parçalanır parçalanmaz hortkuluğu kaçtı ve arnavutluk civarına saklandı. onlar buna sürgün dese de ortada yine bir ceza yoktu. sadece bedenini tekrar inşa edene kadar kaçak hayatı yaşadı.

    geri dönüşü ve ikinci büyücü savaşı döneminin ise ceza ile uzaktan yakından alakası yok. hızla yükseldi ve öldürmeye devam etti. ta ki dumbledore planını kurup onun yok olması için şartları hazırlayana kadar. ancak ortada hâlâ bir ceza yok. dumbledore'un planı bile en fazla onu "kalıcı olarak" durdurmaya yetti. büyücü dünyasının ona yapabildiği tek şey bir kez geçici, bir kez de kalıcı olarak durdurabilmekti. hiçbir zaman cezalandıramadılar.

    burada da bitmiyor. fani dünyada hak ettiği cezayı bulamayanların en azından ilahi adaletle karşılaşacağı ve öbür dünyada cezalandırılacakları düşünülür değil mi? işte voldemort orada da dört ayağının üstüne düşerek yırttı.

    ceza, suç ve suçlu kavramının vazgeçilmez bir öğesidir. suçlu, işlediği suçların cezasını çekmelidir. bilinen bir şey bu. ancak voldemort'a baktığınızda yetimhanede yırtmış, hogwarts'ta yaptığı her şey yanına kalmış, sonrasında azkaban'ın yanından bile geçmemiş, kendisi diğerlerine yaptığı gibi crusio lanetine maruz kalmadı. zaten yaptıklarından asla pişman olmadığı için manevi olarak ceza çekmedi ama maddi olarak da cezalandırılmadı.

    yetmiyormuş gibi ölüm sonrasında da bir ceza yok. voldemort'un nasıl yok olduğuna, nasıl öldüğüne bir bakmak gerekir. onu kendi kötülüğü yok etti. dumbledore'un zekası ve kendi kötülüğü birleşince yaptığı avada kedavra dönüp kendisini buldu ve tutunduğu son hortkuluk da gidince yaşamları sona erdi.

    bildiğiniz gibi harry potter kurgusunda din unsuru en zayıf noktalardan biridir. rowling özel olarak dinsel bir inanış kurgulamamıştır. inanç sisteminden bahsedilmez, dini karakterler ya da öğeler içermez. sadece britanya toplumunun geleneğinin bir parçası olarak noel ve paskalya bayramlarını görürüz. bunun dışında serinin dini bir boyutu yoktur. yedi kitaplık serüvende dine en yaklaştıkları an yedinci kitapta harry'nin dumbledore'la konuşup voldemort'un ölümüne neden olduğu andır. bu sahnede, harry ve dumbledore bir tren istasyonundadırlar ve kenarda buruşuk bir et parçası (voldemort) vardır. sanki fani ve ilahi dünya varmış ve o tren istasyonu da iki dünya arasındaki köprüymüş imajı verir. bildiğiniz gibi semavî dinlerde ruh zarar görmez, bir bütündür. kesilmez, kopmaz, parçalanmaz. ruhunu yedi parçaya bölen voldemort ise bu yolculuğu yapamamaktadır çünkü trene binmenin şartı tam ve bütün bir ruh olmaktan geçmektedir. voldemort'un ruhu ise paramparçadır, altı parçası da yok edilmiştir.

    rowling'in seri boyunca dine en yaklaştığı sahnede temel olarak öbür dünya, ruh ve ahiret yolculuğu kavramlarını kabul ettiğini ancak ruh zarar görmez ilkesini büyü evrenine göre bölünebilir kıldığını görüyoruz. sonuç olarak semavî dinlere paralel bir yapı kurgulamış olduğunu anlıyoruz. semavî dinlerde en önemli nokta ölümden sonraki ahiret ve cennet/cehennem inancıdır. yani, "ben öldüm, yok oldum" gibi bir şey yok. "yok olmak" bir seçenek değildir. mevcudiyetin devam eder, bu dünyadaki amellerine göre cennete ya da dehenneme gidersin.

    bu açıdan değerlendirdiğimizde ölümsüz olup insanları yönetmek isteyen ve bu yolda birçok insan öldüren voldemort semavî dinlerdeki en büyük suçlardan şirk koşmak ve cana kıymak suçlarını işlemiştir. cezası da sonsuza kadar cehennemde kalmaktır. dirilip dirilip tekrak yanarak can vermektir, değil mi? tam nihayet "bu seri katil parçaladığı bunca ailenin hesabını verecek" diyorsunuz ama yine olmuyor. adalet yine yerini bulmuyor. cehennemde sonsuzlukla cezalandırılması gereken kişinin mevcudiyeti siliniyor ve yaptığı kötülüklerin hiçbirinin cezasını vermeden yok olup gidiyor. şöyle düşünmek gerekir. kim bir ateş çukurunun içinde sonsuza kadar kalmak ister? bunun yerine yok olmayı istemez mi o kişi? sonsuz ateşten kurtulmak -bir kez daha- cezadan yırtmak değil midir?

    sonuç olarak, voldemort yaptıklarının hiçbir cezasını görmedi. evet, amacına ulaşamadı ama "amacına ulaşamamak" bir ceza değil. atılmadı, işkence görmedi, hapsedilmedi. idam bile edilmedi. adam kendi kendini öldürdü. "oh, idam edildi. içimizin yangını söndü," diyecekleri bir durum bile olmadı. hem fani hem ilahi dünyada adaletin karşısına çıkmadı. yaptığı her şey ama her şey yanına kâr kaldı. öldürdüğü onca insanla bir fırtınada telef olan bir kümes tavuk arasında fark dahi yok.

    düşünün, okuldan atılan ve kısa bir süre azkaban'da kalan masum ve iyi yürekli rubeus hagrid lord voldemort'tan çok daha fazla cezalandırılmış oldu.

  • american kennel club'a göre bu koku köpeğinizin kürkü içerisinde yaşayan maya ve bakteri gibi organizmalardır. bu organizmalar, köpeğinizin kürkü üzerinde yaşarken bir takım uçucu organik bileşikler şeklinde mikro dışkı bırakırlar. köpeğiniz ıslandığında üzerindeki suyun buharlaşması ile birlikte bu bileşikler de buharlaşır ve ıslak köpek kokusu dediğimiz o rahatsız edici kokuyu oluşturur.

    *benim gibi, çift kürklü bir chow chow sahiplendiyseniz bu koku sizi bayıltacak kadar kuvvetli olabiliyor. görsel (benim değiller)

    tüm köpekler kokabilir ancak bazı köpekler kürk ve deri yapılarına göre kötü kokmaya daha yaygındır. örneğin, nemi tutabilecek deri kıvrımları olan shar pei'ler (aşırı buruşuk olanları) pug'lar, bulldog vefrench bulldog``'lar gibi buruşuk köpekler de kokmaya yatkındır. yıkanırken derilerinin kıvrımlarının altına da özen göstermek gerekir.

    *bir adet de shar pei sahibiyim ama fazla buruşuk olmadığı için kokmuyor koca yanaklı. görsel

    basset hound gibi bazı köpek cinsleri doğal olarak daha yağlı bir cilde sahiptir. aynı zamanda mastiff, newfoundland ve diğer bazı büyük köpek cinsleri gibi salyalarının akmasıyla da tanınırlar. bu, ağızlarının etrafındaki alanın sürekli nemli olmasına ve koku yaymasına neden olur.

    salyalı veya buruşuk bir cins köpeğiniz varsa, bol bol bez ve mendil bulundurun, vücutlarının nemli alanlarını düzenli olarak kurulayın. bu sayede koku sorununun önüne geçebilirsiniz.

    köpeğinizi düzenli olarak yıkamak (şampuan kullanacaksanız cildine uygun olanı seçin ve çok sık yıkamayın) kokunun önüne geçecektir ancak burada önemli nokta köpeğinizi iyi kurutmanızdır. ıslak bırakmak mantar ve bakterilere yol açacaktır. köpeğinizin kaşıntı ve tüyleri yolma gibi büyük sorunlar yaşamasına neden olabileceği gibi kokuya da neden olacaktır.

    kendiniz, evinizde doğru şekilde kurutamayacaksanız, köpeğinizi yıkamak üzere pet kuaförüne götürün ve işi profesyonellere bırakın.

    kaynak: britannica, american kennel club