hesabın var mı? giriş yap

  • mevlana'nın batıni yönünü tamamlayan can dostu. bir anlamda hocası da diyebiliriz. aralarındaki sevgi-aşk ilişkisini anlatmaya sözcükler yetmez. aşağıdaki anekdot fikir verir sanırım:

    şems birgün kaybolmuş ortadan.
    mevlana "şems" deyu deyu ağlar olmuş.
    birgün uzun yoldan bir adam gelmiş.
    "şemsi gördüm, şems'ten haberlerim var" demiş.
    adam mevlana'nın huzuruna çıkmış
    ve anlatmaya başlamış
    ipe sapa gelmez tutarsız şeylermiş ama anlattıkları.
    mevlana çıkartıp hırkasını vermiş adama
    "anlamadın mı adam yalan konuşuyordu" demiş yanındakiler
    niye hırkasını verdiğini merak ederek.
    "ben" demiş
    "yalan haberine hırkamı verdim"
    "doğru olsaydı anlattıkları canımı verirdim"

    bu durumda lafı kesmek düşüyor bana.

  • arife gecesi, saatlerdir siyah, beyaz ve krem rengi dışında bir tayt aranıyordur. bu dükkan son şanstır.

    - siyah, beyaz ve krem rengi dışında tayt var mı?
    - vardı da yok, kalmadı.
    - hay allah.
    - kırmızı, mor, turuncu, sarı, lila, gri renkleri falan vardı hatta.
    - tühh tühh tühh..
    - hem de 5 tl idi.
    - ayy, niye bi de fiyatını söyleyip üzüyorsun.
    - valla sana 4 e bile verirdim.

  • 34 yaşında, evlilik karşıtı ve dolayısıyla bekar bir arkadaştan:
    "şilili madenci yeraltından çıkar çıkmaz sevgilisine evlenme teklif etmiş… iki ay sonra birileri gelip kurtarır sanıyor herhalde."

  • bodrum turgut reis açıklarında bulunan kardak kayalıkları nın adı ilk kez 27 aralık 1995 günü bir türk teknesinin burada karaya oturması ve teknenin hangi ülke tarafından kuırtarılacağı soruşturulması sırasında duyuldu. türkiye nin 29 aralık günü "kayalıkların kendisine ait olduğunu berlirten" notayı 10 ocak 1996 günü yanıtlayan yunanistan bunun tam tersi olduğunu ileri sürdü. 20 ocak günü yunan gazetesi gramma nın olayı abartılı bir şekilde vermesiyle türkiye de de benzer yayınlar çıktı. olay resmi bir sorun haline geldi. karşılıklı bayrak dikme, asker ve gemi gönderme ile tırmanan kriz büyük abi abd nin araya girmesiyle 1 şubat günü yatıştı. bir gazetecinin attığı taşın neredeyse 40 ülke tarafından çıkarılamaması.

  • geçtiğimiz yıl gerek ekşi sözlük yazarları, gerekse ekşi sözlük yönetimi çeşitli güzel eylemlere imza attı:

    - öncelikle yazarlar, ziyaretçiler ve sözlük yönetimi olarak van'a yardım ediyoruz kampanyası sayesinde küçük de olsa yüzlerce insanın hayatına bir katkıda bulunduk: (bkz: van'a yardim ediyoruz kampanyası/#27747710) dağıtım fotoğraflarına
    https://www.facebook.com/….426168.5862387854&type=3 linkinden ulaşabilirsiniz.

    ayrıca depremin hemen ardından akut'a yardım sözü vermiştik, bir araya gelip ihtiyaçların üzerinden geçtikten sonra bir beton kesme makinesi almaya karar verdik: (bkz: ekşi sözlük/#27674322)

    -ekşi sözlük cpu power team world community grid'e kayıtlı 28.904 takım arasında 2011 yılı sonu itibariyle üye sayısında dünyada 21. yapılan katkı açısıdan 72. oldu. takımın 1990 üyesi bugüne kadar toplam 582,845,176 puan üretti. bu puanlar kanser araştırmalarından, temiz su kaynakları yaratılmasına kadar bir çok farklı konuda katkı sağladı. takımla ilgili ayrıntılı bilgiye http://goo.gl/u5gzi linkinden ulaşabilirsiniz

    -sözlük olarak uluslararası engelsiz film festivaline sponsor olduk, bununla birlikte sözlük yazarları (bkz: ekşi sinema) bizlere harika bir film hediye etti (bkz: engellenmiştir/#23712343)

    -sözlük yazarları kan aranıyor duyuruları başlığında son bir sene içinde 740 tane kan aranıyor duyurusu yaptı.

    eğlenceli şeyler de yaptık,

    - 25 haziran'da ekşi fest'te bir araya gelip eğlendik, bu sene yine eğleneceğiz.

    - ekşi sözlük futbol takımı olarak bazen başarılı bazen başarısız ama hepsi keyifli maçlar çıkarttık: (bkz: ekşi sözlük futbol takımı/#27751951)

    - sözlük yazarlarının yazdığı ekşi kabare'de son viraja girildi oyunun provalarına başlandı.

    - akbank caz radyo projesinde sourberry altyapısı kullanıldı radyoda sourberry dj'leri dj'lik yaptı. bu açıdan bir reklam projesinde ilk defa sözlük yazarları da aktif olarak yer almış oldu.

    tüm bunların dışında, ekşi duyuru, limon, sourberry, ekşi sözlük birinci pazar ligi gibi oluşumlar üzerinden yazarlar bir araya geldi, birlikte vakit geçirdi, paylaşımda bulundu.

    bugün ayda yaklaşık 9 milyon kişinin ziyaret ettiği ekşi sözlük sadece barındırdığı içerikle değil gerçek hayatta dokunduğu hayatlarla da başka mecralardan ayrılır oldu. bu farklılığı sonsuza (ya da 21 aralık'a) kadar devam ettirmek dileğiyle!

  • bilimsel olarak gelmiş geçmiş en yalnız anları yaşamış insanın michael collins olması.

    ay'da yürüyen ilk insanı biliyoruz neil armstrong. kimimiz aya ikinci adımı atan insandan da haberdar olabilir: edwin aldrin. ama 1969 yılında aya giden apollo 11 aracının içinde aslen 3 kişi bulunuyordu. işte michael collins apollo 11'de bulunan 3. kişi, aracın komuta modülü pilotu. meslektaşları ay yüzeyinde adımlar atarken o apollo 11'in içinde ay yörüngesinde turlamaktaydı. aracın ayın karanlık yüzüne geçmesiyle radyo sinyalleri ay tarafından engellenmiş ve micheal collins'in dünya ile tüm bağlantısı kesilmişti. ay yüzeyindeki meslektaşlarıyla da herhangi bir bağlantısı kalmayan michael sonraki 48 dakika dünya'dan çok uzakta gelmiş geçmiş en yalnız anları yaşadı.

    ama eğer bilimsel olmazsak herkes yalnız, hayat boktan, böyle bilgiler bi işimize yaramayacak evet.

  • sayesinde imamlari allahin adami zanneden insanlar oldugunu ogrendigimiz olay. halbuki ne guzel demis diyen islamda din adami diye bir sifata yer yoktur.

  • varlıklı bir aileden gelen ünlü fransız simyacı antoine lavoisier, asıl eğitimini hukuk alanında görmüştür. fakat bilime olan tutkusu hukuka olan aşkının önüne geçmiştir. bilimsel alanda yaptığı çalışmalar ile dünya çağında ün kazanmıştır. aynı zamanda devlet işlerine de yoğunlaşan antoine lavoisier'ın bu başarılarının bir bedeli de olmuş kendisine. suçlu bulunduğu için devrim mahkemesine çıkartılmış:

    gerek devrim aleyhinde gösterilen aristokrasiyle ilişkisi gerekse vergilerden alınan paranın bir kısmını laboratuvar harcamalarında kullanması sebepleri idam için yeterli bulunmuştur. "devrimin bilime ihtiyacı yoktur" kafasıyla giyotinle idam edilmiştir.

    lavoisier, matematikçi arkadaşı lagrange’e “kellem giyotinden sepete düştüğünde gözlerime bak; eğer iki kere kırpıyorsam, insan kafası kesildikten sonra bir süre daha beyninin düşünmekte olduğunu anlarsınız.” demiş ve idamından sonra sepete düşen kafası gülümseyerek iki kere göz kırpmış.

    bir de yaptığı çalışmalarla ilgili olarak yanma ve kütlenin korunumu ile ilgili yaptığı çalışmalar aklıma gelen ilk iki bilindik çalışması.kimyaya en ünlü katkısı kesinlikle yanan maddenin oksijenle birleştiği yanma olayının doğasını sergilemesi olmuştur. diğer çalışmasıyla ise "hiçbir şey yoktan var olmaz, hiçbir şey vardan yok olmaz, her şey şekil değiştirir" görüşünü benimsemiş bu büyük kimyacı modern kimyanın temellerini oluşturan bir isim olarak anılmaktadır.

  • korkunun eseridir kendisi.

    19 yasinda gencliginin basinda gonullu olarak gidip kendini orduya yazdirmis. nisanciligi kotu oldugu icin onu makineli tufek yardimcisi yapmislar. yani operatore mermi getirip goturen, mermi seridini tutan kisi olma serefine erismis. bu kendini bilmez acemi arkadasimiza tabi ki pek guvenilemediginden, blitzkrieg sonrasi fransa’da ense yapma gorevi verilmis. fransa’da ense yaparken dogu cephesinde islerin sarpa sarmasiyla ilk defa sicak catismaya surulmus. burda panik atak krizleri geciren heinrich, dogal olarak panik atagin en onemli bulgusu olan kalp ritmi bozuklugu, kalp krizi geciriyor gibi olma sebepleriyle berlin’e, ekg cektirmeye gonderilmis.

    bakmislar bu adamda is yok. hem beceriksiz hem de korkak. kalp doktoru teodemir muller kendisine curuk raporu yazip yataginin bas ucuna koyuvermis. bunu goren heinrich dellenmis fittirmis. cunku kendisi iflah olmaz bir naziymis ve almanliktan aldigi keyfi hic bir seyden almiyormus. sonrasinda dr.muller, tabur komutani arkadasi major gunther von staufhenberg’e rica ederek bu ziyan adami levazim subayi olarak yetistirmesini onermis. ricasi kabul olmus, adamimiz yalandan sinava girmis ve kurmay olmamak kaydiyla harbiyeli olmus...

    harbiyenin 2. senesinde normandiya cikarmasi dedikodulari ayyuka cikmistir. hop bir seferberlik ilan edilir, harbiyeli gencler cephelere dagitilir. bu kardesinizi de makineli tufek onbasisi yazarlar. bizim mavi gozlu sari sacli heinrich sirtinda ogrenci paltosu adriyatigin yolunu tutar.

    haziran gunu sabahin 6 sinda asilir tetige. gorev bellidir. x seklinde konuslandirilmis demir bloklara ates edecektir. cunku cil yavrusu gibi dagilan abd erleri canlarini kurtarmak icin bu her yeri acik x seklindeki demir bloklarina arkasina sinerler. yaptiklari en buyuk hata budur. onlar x lerin arkasina gectikce heinrich onlari öldürür. her ölenin pesinden bir baskasi x bloklarin arkasina gecer o da yitip gider. 7-8-9-10 ...

    bulundugu turret de once mevzidar ölür, sonra yanindaki nisanci, en sonra da istikham eri geberip gider. turrette tek basina kalmistir. namlusu siser, ciplak elleriyle yana yana degistirir. yine asilir. göt korkusu basa bela. tek basina, savasin en korkunc cephesine haspel kader gelivermis bir panik atak hastasi nasil davranirsa o sekilde davranmis. hic durmamis adam korkudan. sadece tetige asilip namlu degismis. mermisi bitmis kar98 le sniperlik yapmis, 3 kasa 400 kadar mermi de onla harcamis. yetmemis el bombasi sallamis. en sonunda beline kadar gelen bos kovan havuzunun icinde bitap duserek ölümü beklemeye baslamis.

    abd liler gelip bakmislar, anlam verememisler. tam beynine sikacaklarken paltosunu farketmisler. abd askerlerinin rutbeli wermacht fetisi cosa gelmis. tek miydin yuzbasim demisler. tektim asker demis. aha demis bu sabileri daha 3. saat dolmadan oldurdunuz.

    rutbeli sanilarak esir alinan heinrich, esaretin 3. ayinda er oldugunu itiraf etmek zorunda kalmis. bunun uzerine iyice sempati duyulmus kendisine. evet. ortalama 2300 amerikan askerini olduren bu korkak adam, sempati duyulan bir maskota donusmus. 47’de de serbest birakmislar. o gun kendini turrette bulan abd askerleriyle de olumune kadar kanka kalmislar, yazlari birbirlerini ziyaret etmisler.

    neden? cunku insan ozunde sevilmek, sevmek ister. ne olursa olsun, ufacik bir mizah, rutbesiz bir harbiyeli paltosuyla denenmis kucucuk bir hayatta kalma cabasi, bir sekilde kalbine islemis amerikali erlerin. ona canavar diye lakap takmislar. kolay olan kafasina sikmakti. onlar zor olani tercih etmisler.

  • jüpiter'in güneşin etrafında dönmeyecek kadar büyük olduğu.

    jüpiter, güneş sistemimizdeki en büyük gezegen. neredeyse 1300 dünya büyüklüğünde bir dev. hatta kendisi, güneş sistemimizdeki diğer tüm gezegenlerin toplamından 2,5 kat daha büyük!

    jüpiter'e kıyasla bizim küçücük dünyamız: görsel

    jüpiter o kadar büyük ki, güneş'in ve jüpiter'in ağırlık merkezi güneş'in dışındadır. güneşin yüzeyine son derece yakın olmasına rağmen.

    yani hem güneş hem de jüpiter, barycenter olarak da bilinen ağırlık merkezlerinin etrafında dönüyorlar. (barycenter, birbirinin etrafında dönen iki veya daha fazla cismin kütle merkezidir ve cisimlerin etrafında yörüngede olduğu noktadır şeklinde açıklanabilir) okudum anlamadım diyenler için görsel

    teknik olarak jüpiter, ve güneş işte bu barycenter etrafında yörüngede döner. yani evet! jüpiter o kadar büyük ki güneş'in etrafında dönmüyor. büyüleyici!

    peki diğer gezegenler için durum ne? misal dünyamız? jüpitere kıyasla dünyamız o kadar küçüktür ki, bu iki cisim için barycenter güneşin neredeyse tam merkezinde yer alır. o yüzden biz güneşin etrafında "dönüyoruz" diyebiliriz. görsel

    küçükken hepinizi (ya da çoğunuzu) birileri şöyle görsel döndürmüştür kendi etrafında. çeviren "neredeyse" aynı yerde dönmeye devam ederken çocuk onun onlarca katı mesafe kat eder. gerçekte olan ise barycenter'ınızın çevirenin neredeyse ayaklarına denk gelmesi durumudur. işte bir çok gezegen için de durum bundan ibaret.

    jüpiter'e saygılarla...

  • açıklama yaparken sesindeki o öfkeli metalik tınıyı hissettiniz, değil mi? sesin, gerçeği ağızdan bağımsız söyleme gibi bir huyu vardır. bu kadının ağzı "ben diyorum ki ortada sıcak bir konu var, aileler yanıyor, büyük bir ateş var" derken; sesi "ay şekerim ne abarttınız benim ayrıcalıklı oğlumun büyüme sancılarının ayrıcalıksız iki figüranı yutuvermesine" diyor. sesi sadece büyüttüğü katil hakkında "pırıl pırıl pırıll bi çocuk" derken sevgi ve empatiyle tınlıyor. gerisinde duyulan tek şey ise, son 30 yılın yarattığı histriyonik küçük burjuvanın, "sıradan halk, başrolünde bizim olduğumuz görkemli dizide sadece figüran değil miydi, bu tantana da nedir???" şaşkınlığı ve öfkesi. cebi para, şekli şemali estetik görmüş, kendine bir de zengin ama halkla empatik ünlü yazar imajı satın almış, artık sahne onun tabi.

    eylem tok, sosyal zıplayışını eylem gibi biriyle evlenerek taçlandıran kocası, oğlu vb. insanlar için kazada ölenler, aslına bakarsanız yan villada oturmayan herkes, onların çok şahane ve gerçekçi zannettiği kitsch bir dizideki ayak takımı. hizmetçi, aşçı, koruma, şoför. sahnesi gelince pırıl pırıl çocuğun, hayat macerasının 1-2 dakikasında ezip öldüreceği figüran. jenerikte adları yazmaz, cast ajansı o hafta kimi yollarsa o oynayabilir.

    ezilip öldürülenden çok, öldürenin duygu durumunun, iniş çıkışlarının, şimdi ne yapacağının ekranda görünmesi, hislerinin daha iyi anlaşılması için yüzüne zoom yapılması gerek. kahramanımız(!) şimdi ne yapacak? adalete teslim mi olacak yoksa kaçarak vicdanıyla baş başa mı kalacak? vicdan muhasebesi esnasında neler yaşayacak? peki sarhoşken ezip öldürdüğü figüranla ilgili bir sahne daha olacak mı, hayır. tamam, rolü de sahnesi de bitti. ne abarttınız kardeşim, sizin başrolün karakterine ve duygularına odaklanmanız lazım, onun çektiği acıyla empati yapmanız, onun aslında özünde nasıl iyi biri olduğunu, ona nasıl da yazık olduğunu düşünmeniz gerek. öleni düşünmek, hesabını sormak, sıradan izleyici olan sizin haddinize mi? nerede görülmüş bir dizide figüran öldü diye gerçek hayatta adalet istendiği?

    eylem tok, ölen kişiyi daha öncesinde villasında kaçak çalıştırdığı ve zam istediklerinde polise ihbar edip deport ettirdiği zavallılardan farklı görmüyor. yaşamanın, sevmenin, sevilmenin, öğrenmenin, hissetmenin, üzülmenin, sevinmenin, anneliğin, sanatçılığın sadece kendi küçük burjuva topluluğuna hak olduğu üçüncü sınıf bir dizi evreninde yaşayıp, oğlunu oradan oraya kaçırdığı sahnelerin reytinglerini takip ediyor şu an. siz de hala "ama o bir anne" filan diyin.