13266 entry daha
  • ezelden beri en büyük rakip olarak gördüğü ve hiçbir zaman fazla güçlenmesini istemediği avrupa'nın önüne her türlü ekonomik ve politik engeli çıkaran süper güçtür.

    pandemi ve ukrayna savaşı sayesinde avrupa birliği ve çin'e ağır darbe vuruldu. etkisi yavaş yavaş hissediliyor.

    almanya üst üste ihracat rekorları kırıp cari fazlalar verirken, hem obama hem trump'ın bu durum karşısında duydukları haset ve endişe demeçlerinden de anlaşılıyordu.

    önce suriye'de ve ırak'da büyük bir istikrarsızlık yaratarak türkiye'yi vuran ve kaçınılmaz olarak avrupa'yı da etkileyen kronik bir mülteci sorunu yarattılar. hem de ortadoğu'daki ve kuzey afrika'daki uranyum, plutonyum gibi çok çok stratejik enerji kaynaklarına avrupa'nın zahmetsizce erişimini engellediler..

    kaddafi'nin italya ve almanya'da yaptığı konuşmaları ve fransa'daki termonükleer enerji devrimine olan desteğini bir hatırlayın.

    kaddafi ile avrupa'nın flörtü yüzünden, abd ne hikmetse birden bire kaddafi'nin diktatör olduğunu hatırlayıp adamı korkunç ve rezil bir ayaklanma ile kendi halkına öldürttü.

    kısacası abd, mahir kaynak'ın deyimi ile eski şeytan olarak gördüğü ve süper güç olmasını asla arzu etmediği avrupa birliği'nin ne sürünmesini istiyor, ne de çok güçlenmesini.

    abd, kendi ticari pazarı ve kullanışlı aparatı olarak kalmasını istiyor avrupa'nın.

    sadece kendi kontrolü altında, orta seviyede refahın olduğu ama küresel bir süper güç olmaktan uzak bir yapı olarak kalmasını arzu ediyor.

    bunun için de, sık sık rusya sopasını ve radikal islamcı örgütleri kullanıyor. daha evvel aşırı solcu örgütleri ve komünizm tehdidini kullanmıştı.

    ikinci dünya savaşından sonra avrupa hiçbir zaman bağımsız olamadı. hep abd ile rusya arasında sıkışıp kaldı.

    avrupa'nın merkezi ve beyni olan almanya'nın hiçbir zaman güçlü bir ordu, istihbarat örgütü ve donanma kurmasına izin verilmedi. verilmeyecek de.

    avrupa yerine kontrollü düşman olan rusya'yı rakip olarak görmeyi tercih ediyor abd.. çünkü rusya'nın sadece askeri gücü ve enerji kaynakları var. avrupa'da ise tarihten gelen tecrübe, kolektif zeka, teknoloji ve ekonomi var. o yüzden avrupa fazla güçlenirse, amerika'nın pabucu dama atılır..tıpkı ikinci dünya savaşından önce olduğu gibi.

    hitler denilen öngörüsüz ve megaloman diktatör, eğer almanya'da ve orta avrupa'da terör estirip orada yaşayan tüm bilim adamı, nitelikli asker, istihbaratçı ve mühendis takımının amerika'ya göç etmesini sağlamasaydı, bugün ortada süper güç olarak abd falan yoktu.

    cia'yi bile bu kadar güçlü kılan alman istihbaratçılardır. en basit örnek allen dulles'tır.

    kısacası abd, asla ve kat'a fazla avrupa'nın fazla güçlenmesini istemiyor. bunun için her şeyi yapıyor. ekonomisi, ordusu, istihbaratı çok güçlü olan bir avrupa'dan ölesiye korkuyorlar. çünkü avrupa bunların eski babası. böyle olursa abd, avrupa'dan çaldığı tüm gücü ve özellikleri, gerisin geriye avrupa'ya kaptırmak durumunda kalır.

    bu arada ingiltere'nin de, kıta avrupa'sına karşı ikili oynayarak, abd ile iş tuttuğunu ve brexit olayının bu durumun alametlerinden biri olduğunu unutmamak lazım.
  • hayata 3-0 önde başlamış, kıtasında tek, varlığından beri gelen herkes kendi menfaatini gözetirken aslında kıtaya da katkıda bulunmuş, iki okyanus arasında olması sebebiyle toprağında başka milletle savaşmamış, kaynağı bol, kuralı çok olan hayaller ülkesi.
  • hic bir zaman guclenmesini istemedigi ve tam bagimsiz olmasindan korktugu avrupa birligi ulkelerini oyle bir duruma dusurdu ki gercekten bes aile falan degil seytan yonetiyor bu ulkeyi.

    tum savas planlarini cin ile kurarken rusya'yi ukrayna ve taa oteden beri gurcistan vs ile baglayip, cevirdiler.

    ab ulkerine boyle bir sey yapamayacaklari icin senelerdir demokrasi getirdikleri ortadogu, afrika ve afganistan gibi ulkelerdeki pek cogu kendi beslemeleri olan tipleri turkiye'ye ve turkiye uzerinden avrupa'ya saldilar. henuz 10 sene once bu tarz problemleri olmayan, kendi aralarinda abd harici kalkinma planlari yapan koskoca ulkeler simdi sadece kacak gocmenlerle ugrasiyorlar.

    kendilerine bagimli olmayan bir avrupa yaratilmaya calisildi ve aninda engelledi adamlar. yarin bir gun savas cikinca yine guardian angel gibi gelecekler, 60 sene sonra hollywood icin guzel malzemeler cikacak.

    kizmiyorum ben bu heriflere, helal olsun. koskoca avrupa ve turkiye bu adamlara karsi koyamiyor. dolayisiyla yapacak bir sey yok.

    uncle sam ne derse o.
  • artık geldiğimiz noktada söyleyebiliriz ki, israil lobisi amerika’yı kuklası yapmış, burnuna tasma takmış bir oraya bir buraya götürüyor. en son biden bile utandı herhalde, israil refah bölgesine askeri operasyon yaparsa, silah yardımını keseceğim dedi. hemen arkasından cumhuriyetçiler sen bizim onayladığımız yardımı nasıl iptal ediyorsun, impeachment mı istiyorsun sen hayırdır dediler.

    hayır arada burada da görüyorum, israil’in amerika tarafından böyle ölümüne savunulmasının amerika’nın çıkarına olduğunu bu yüzden amerika’nın çıkarları gereği normal hareket ettiğini yazan yazılar. bu düşünceleri küçümsemiyorum. herkes bir şekilde düşünüyor en nihayetinde. ama bence amerika’nın israil’i ölümüne desteklemesi amerika’nın çıkarlarına ters. bu entry de bunu açıklayacak.

    amerika dünyanın en büyük askeri ve ekonomik gücü ve mevcut uluslararası düzenin kurucusu olarak dış politikada çıkarı batı yarımküresinde kurduğu hegemonyayı devam ettirme ve kurduğu küresel düzenin istikrarını sürdürmektir. çünkü birincisi olası bir çatışmada azdan az çoktan çok gider. haliyle kendisine yazacak maliyet daha fazladır. ikincisi amerika’nın taa soğuk savaşta kurduğu bu küresel düzen özünde amerika’nın kendi çıkarlarına göre dizayn edilmiş bir düzen. yani amerika’nın basitçe yapması gereken, kendi çıkarına uygun olarak kurulan bu düzene karşı kendisine rakip ikinci ve ya üçüncü bir büyük gücün çıkmasını engellemek ve küresel düzendeki istikrarı sağlamak yani çatışma ihtimaline yönelik kaynaklarını buna göre düzenlemesi gerek.

    bu tabi ki teoride böyle. böyle yapması gerektiği için böyle. ideal düzende böyle. ideal düzen ise amerika’nın içinde bulunduğu şartlara uyumla alakalı. amerikalı karar alıcılar yönetime geldiklerinde buna uygun hareket edeceklerinin garantisi yok. zaten yapmıyorlar da. insanlar için de mesela şeker yemek sigara içmek zararlıdır ama yiyorlar ve içiyorlar. rasyonel bir insan yapmamalı halbuki. devletlerde de durum aynı. rasyonel durum anarşik uluslararası sistemle uyumlu hareket etmektir. ama çoğu zaman devletler buna uygun davranmazlar. amerika için bu daha da bariz bir durum. çünkü uzun bir süre dünya sisteminde tek süper güç olarak kaldı. bu durum dış politikanın şekillenmesinde iç politik değişkenlerin daha fazla rol oynamasına sebep oldu. soğuk savaşta dış politika kararları daha çok sovyetlerle nasıl rekabet edileceğine göre şekillenirken, soğuk savaş sonrasında böyle bir dış stimul olmadığı için iç politikadaki ideolojik tartışmalar, küçük lobiler dış politikada daha fazla etkili olmaya başladılar. bu alışkanlık sistem artık iki kutuplu olsa da devam ediyor.

    peki amerika’nın çıkarı buysa neden buna uygun davranmıyor.? ya da gerçekten davranmıyor mu?

    öncelikle gerçekten davranmıyor. 1990 ile 2024 arasındaki küresel politikadaki güç dengesindeki değişimi gören, zaten amerika’nın buna uygun hareket etmediğini görebilir. teoride amerika’nın daha en başından çin’i kuşatıp, rakip olmasını engellemesi gerekiyordu. rusya’yı ve dünyanın yükselmekte olan ülkelerini çinle müttefik yapmaktan uzak tutması gerekiyordu. ama amerika bunların hiçbirini yapmamakla birlikte ikinci dünya savaşından sonra müttefiki olanlar hala müttefiki olmaya devam ediyor. düşmanı olanlar da hala düşmanlığa devam ediyor. ne amerika dünyaya istediği idealleri yayabildi. ne de tek büyük güç pozisyonunu koruyabildi. aksine dünya’daki hegemon konumu hergün biraz daha azalıyor.

    peki neden böyle oldu? burada aslında birçok sebep söylenebilir bu çok uzun bir akademik tartışma da zaten. ben sadece israil ile başladığım için ona uygun devam edeceğim.

    bence temel sebebi amerika’nın kendine özgü politik yapısı. bu yapı, lobilerin, çıkar gruplarının, çok fazla dış politika alanında etkin olmasına neden oluyor. bunlar da amerika’nın içinde bulunduğu şartların nihai sonucu olarak ortayan çıkan bir dış politikayı izlemek yerine, bu lobilerin küçük çıkar grupların ulusal çıkar dediği şeye göre hareket ediyor.

    bu lobilerin başında da amerika’da israil lobisi geliyor. israil lobisi gizli saklı bir oluşum değil. hatta yasadışı da değil. çünkü amerika’da herkes nispeti ölçüsünde bir tür lobi zaten. bu tamamen sivil alandaki örgütlü güçlerin oluşmasıyla alakalı. israil lobisinin farkı ne peki? en güçlü lobi olması. en güçlü lobi demek, amerikan dış politikasında diğerlerinden daha fazla etkide bulunmak demek. ondan sonra ise doğu avrupa ülkelerinin lobileri geliyor. bu lobiler, seçim dönemlerinde seçmenleri örgütlüyorlar, başkan adaylarına yardım topluyorlar, senator’un, temsilci’nin seçilmesini sağlıyorlar. karşılığında da onlardan beklentileri oluyor. yoksa bir daha seçilemez. israil lobisi ve diğer lobiler de böyle çalışıyor. israil lobisinin diğer lobilerden farkı ise dediğim gibi en güçlü olması en örgütlü olması. mesela amerika’da yaşayan türk birisi, amerika’da siyasetle ilgilenmek yerine, ekşi sözlükte am fotoğrafları paylaşıp. iphone’unu nasıl götüne soktuğunu falan anlatırken, yahudilerin hemen hepsi kendilerini siyasete adıyorlar. siyasetin dışında bir yahudi çok nadirdir. tabi biz burada insanları yargılamıyoruz. herkes siyasetle ilgilenmek zorunda da değil zaten. sadece durumu göstermek için söylüyorum.

    israil lobisinin amerika’daki en etkin lobi olduğu herkes tarafından da bilinen bir gerçek. kimse israil lobisi deyince şaşırmıyor. ancak tabi siz israil lobisinin amerikanın dış politikasında aşırı etkili olduğunuzu söylediğinizde size antisemitik diyeceklerdir. birilerinin bu gerçeği böyle açık açık konuşması israil lobisinin en güçlü pozisyonunu zarara sokuyor. bu yüzden israil lobisi amerikan dış politikasını esir almış dediğiniz de size biri sen antimsemitiksin falan diyorsa, o kişi ya aşırı woke tayfadandır ya da yahudi lobisiyle bağlantısı bir tür bağlantısı vardır.

    peki amerika’nın israil’i ölümüne savunması amerika’nın çıkarına mı?

    değil. israil’in amerika’nın gücüne uluslararası sistemdeki pozisyonuna herhangi bir katkısı yok. mesela avrupalıların belli katkısı vardır. amerika avrupa’daki askeri varlığını sürdürerek, kıtada kendisine rakip büyük bir gücün çıkmasını ya da bir gücün kıtada kendisine rakip bir hegemonya kurmasını engelliyor. japonya ve güney kore ile ittifakı da benzer. çin’in asya’daki hegemonyasının yayılmasını engelleme görevi görüyor. ama israil’in böyle bir fonksiyonu yok amerika için.

    aksine israil’in amerikan’ın çıkarlarına üç tane zararı var:

    amerika’yı ortadoğu’da gereksiz savaşlara sokuyor. yaşı yetenler hatırlar. ırak savaş’ının en büyük destekçisi israil lobisi’ydi. lobi amerika’nın ırak’a girmesiyle israil’in bölgede istediği gibi at koşturabileceğini düşünüyordu.

    amerika’nın gerçek rakiplerine odaklanmasını engelliyor. amerika yine ırak savaşıyla trilyonlarca doları boşa gömerken, çin rusya büyük güç konumuna geldi. amerika ise stratejik olarak hiçbir önemi olmayan ülkelerle israil adına çatışmalara girdi hala giriyor. ayrıca bölgede hegemon olabilecek bir devlet de yok. amerika’nın yapacağı tek şey, hürmüz boğazından petrolün sorunsuz şekilde akmasını sağlamasıydı. bunun için ise iran ile iyi geçinmesi gerek aslında ve amerika’nın aslında iranla iyi ilişkiler kurmasına imkan verecek bir sürü asseti var. ama israil lobisi amerika’nın iran ile ilişkilerini düzeltmesine ölesiye karşı. iran amerika arasındaki nükleer anlaşmaya en fazla israil ve lobi karşı çıktı. ve trump ilk geldiğinde nükleer anlaşmayı iptal etti. sonrasında da bir sonraki yönetimin yeni anlaşma yapmasını imkansız hale getirecek yasalar çıkardı.

    ortadoğu’nun normalleşmesini engellemek. normalde amerika’nın yapması gereken şey, ortadoğu’da istikrar kurulmasını sağlamak. bunun için de ortadoğu’da güç dengesini sağlamak. birisi hegemon konuma gelme ihtimali ortaya çıktığında onun rakiplerini desteklemek. ama amerika bunun yerine israil’i ölümüne destekliyor. bu destek olmasa ne israil bu kadar cüretkar olabilecek. ne de ortadoğu’da bu kadar radikalizm olacak. 1982’de ariel şaron sabra ve şatilla mülteci kampında 3500 kadın çocuk ve yaşlının katliam emrini veriyor.(sabra ve şatilla katliamı) (bu katliam öyle havadan bombayla falan da olmadı, mülteci kampına girip tek tek insanları öldürdüler.) katliamda çocuğu ölmüş bir kadın diyor ki, eğer tanrı varsa bana çocuk doğurmam için 9 ay değil 9 gün vermeli. vermeli ki bunların intikamını alabilsin. bunu sadece bir örnek için söyledim. belki gerçekten yaşanmamıştır bile. ama ortadoğu’da çıkan radikalliğin kaynağını arıyorsanız, israil ve amerika’nın ortadoğu’daki politikalarına bakabilirsiniz.

    velhasıl amerika israil ilişkilerinden aslında rahatsız değilim. nihayetinde amerikan vatandaşı değilim umrumda da değil. basitçe israil soykırım yapıyor. amerika da buna ölümünü destek veriyor. amerikalı vergi mükelleflerinin paralarıyla üç yaşında bir çocuğun üzerine bomba atılıyor. birileri düşünmesi gerekiyorsa bu onlar olmalı. zira bu durum amerika’nın dünya üzerindeki konumuna zarar veriyor.
  • askeri diktatörlük ile yönetilen ülke, başkan bir emir veriyor evet efendim sepet efendim diyip emiri döndürüp bildiklerini okuyorlar, başkan, senatörler veya siyasi adaylar çok ileri giderse beynine mermiyi yiyor delik deşik oluyor. kimyasal silah var diye bir yalanla koca ülkeyi işgal ettiler. eskiden trump bir açıklama yapıyordu, 2 saat sonra pentagon tam tersini söylüyordu. demokratik bir ülkede askerlerin seçilmişlerin kararına karşı kendi kararlarını alması beklenemez. şimdi ise askerlerin en sevdiği tipte bir kişi başkan, bunak bir pedofili. pentagonun kuklası. demokrasiymiş. sikimin demokrasisi.
  • ıslamin amerikada maalesef yukselisi

    https://www.tiktok.com/t/zprk15euc/
  • (bkz: #164509833)
  • hayatımın yarısından fazlasını geçirdiğim ikinci vatanım. elbette mükemmel bir ülke değil ama kesinlikle çok eğlenceli bir ülke. belki avrupa ulkeleri gibi köklü bir tarihe sahip değiliz ama kendimize has bir yaşam döngümuz var. yaşaması eğlenceli, insanları sıcak kanlı, gezmesi çok keyifli, kendi sınırları içerisinde olabildiğince güzel ama dünya ülkeleri adına leş bir politika sergileyen karmakarışık bir coğrafya. ne bazılarının dediği gibi berbat bir yer, ne de yine bazılarının dediği gibi hayaller ülkesi. bir yazar "bu ülkede hakkınızı aramak zorunda kalmazsınız, bak ben kendime corvette stingray aldım" gibi zevzek bir laf etmişti bu başlık hakkında. normaldir "tok tavuk kendisini darı ambarında sanır. bu ülkede de hakkınız aramak zorunda kalırsınız, daha geçen sene starbucks, sırf sendikali olmak istiyorlar diye yüzlerce çalışanını işten çıkardı. yaşı 75 ve üstü olanları marketlerde çalışırken görürsünüz, sağlık sigortası olmadığı için büyük borçların altında ezilenleri... dedim ya burasıda her ülke gibi iyi ve kötü yanları olan bir ülke. ne yerin dibine şokun ne de göklere çıkarın.
  • cehaletin en önemli sonuçlarından biri sanırım kimin iyi kimin kötü olduğunu anlamamak…

    örneğin bir fare yılanın düşman olduğunu bilir ve ona göre tedbir alır…

    düşünün ki fare, sessiz baykuşun kendisini ufak ufak yemesi için görevlendirdiği uzun yılanı tanrı zannediyor…
6 entry daha
hesabın var mı? giriş yap