hesabın var mı? giriş yap

  • keşke lokanta işletseniz. ben 8 aylık bir işletmeyim.

    -lavaşçı 1 ayda 2 kez zam koydu. dur ne oluyor falan derken haftaya 4 lira daha zamlanacak dedi. una zam geliyormuş mecburmuş.

    -10 tl’ye almaya başladığım dürüm kağıdı dün 22,5 tl’yi. adama 10 kilo ver dedim. veremem haftaya 27 tl olacak, en fazla 5 veririm dedi.

    -14 tl’den almaya başladığım tavuk şu an 30 tl.

    -75 kuruştan almaya başladığım ekmek şu an 1.25 tl.

    -kolisini 68 tl’den almaya başladığım kolaya en son 98 tl yazmış (bunu yazan da arkadaşım ha)

    -195 tl’ye almaya başladığım yağ şu an 398 tl.

    -unuttuğum ve yazdıklarıma nazaran daha az zamlandığı için yazmadığım bir sürü kalem ürün var daha.

    ben salaklığımdan, müşteri kaybetmeyeyim diye yapamıyorum nedense zam. ama böyle de kesinlikle batacağım. sonuçta hayır kurumu değilim ben. bağışçılarım yok. sattığımdan daha yükseğe mal edersem nasıl ayakta kalacağım?

  • elbette sadece beyaz show için geçerli değildir ama sık sık yabancı konuk aldığı için bu bağlamda söylenmesinde mahzur görülmemiştir.

    bugükü şovunda lost dizisinin bilmem neyini konuk edecekmiş. son bir can havliyle bir kez daha hatırlatalım dedik.

    beyaz show yapımcıları, ey beyazıt öztürk, türkiye'de yabancı konuk alan bilumum şovmenler, movmenler.. program yapımcıları, yönetmenleri..

    yeryüzünde "simultane çeviri" diye birşey var..

    bu konuda hizmet veren onlarca şirket var.

    bu şirketlerde çalışan iyi yetişmiş, canavar gibi, diplomatik-bilimsel düzeyde çeviri yapan insanlar var.

    lan niye hala konuk aldığınız yabancının yanına hiçbir çeviri yeteneği olmayan bir kızcağız-oğlancağız-adamcağız-kadıncağız dikiyorsunuz, programın ahengini bozuyorsunuz?

    simultane çeviri yaptırırsanız, aldığınız konuk, siz diğerleriyle türkçe konuşurken mal mal etrafına bakıp sohbetten kopmaz bari lan. neler konuşulduğunu duyar, belki söyleyecek birşeyi vardır.

    adı üstünde talk show

  • sözlükte gezinirken başlığı gördüm dedim ne salak salak başlıklar. sonra girdim film olduğunu öğrendim dedim ne salak salak filmler izliyorlar. sonra önümde açık televizyona baktım salak salak birşey konuşuyorlar. köşede filmin ismine baktım 5 başlı köpekbalığı. dedim ne salak salak filmler izliyorum.

    edit:salak olduğumu keşfettiğim başlık

  • cumartesi arkadasimin dugunune gidicem. cok da tanidigim samimi oldugum biri degil, arkadasimin arkadasi ama kirmayalim diye gidelim dedim. neyse beni gelip alacaklar sonra dugun salonuna gidicez. gomlegimi, pantolonu falan utuledim suslenip puslenip bunlari(beni alacak arkadasi) beklemeye basladim. lan ne gelen var ne giden. ariyorum caliyo caliyo telefonunu acmiyo. mesaj atiyorum cevap vermiyo. kizdim sinirlendim, atladim bi dolmusa kendi basima dugunun yapilacagi mekana gittim. kapida karsilama fasli falan tabii ben samimi olmadigimiz icin gelinle damadin anne babasini da dogal olarak tanimiyorum. neyse oturdum bi masaya, ufak ufak atistiriyorum falan derken bi alkis kiyamet koptu konfetiler falan gelinle damat geldi. lan o da nesi?! kizi tanimiyorum, damadi hic tanimiyorum... hemen elimi telefona atip facebook'a girdim. basimdan asagi kaynar sular dokuldu, meger dugun yarinmis ve ben hic tanimadigim birilerinin dugununde alkis tutuyorum yiyorum iciyorum. neyse hic caktirmadan oturdum yerime, kalktim dans ettim, halay cektim, ickimden yudumladim yedim ictim mekani terkettim. kimse de bana "aga sen kimsin?" diye sormadi. turk insaninin ne kadar misafirperver oldugu bi kere daha tescillenmis oldu. muhendiz bi cocukla tanistim cerenle nerden arkadasiniz, okuldan mi dedi. evet diyip hizlica konuyu degistirdim. lan ne ceren'i ben burcu'nun dugune geldim amk. adamlar yarin gerdekten sonra acip dugun kasedini izliycekler. ortalikta dolanan bi tip halay cekiyo oturmus iciyo falan kim lan bu diycekler ahahah

    ertesi gun yani bugun oldu arkadas aradi. hadi in seni almaya geliyoruz diye. yok abi ben ateslendim cok kotuyum diye savusturdum gitmedim. simdi bugun de gitsem mekan sahibi, garsonlar diycek lan bu dun de burdaydi, gene gelmis diye.

    bu da boyle bi ani olarak not dusulsun.

  • herkes bu adamı çılgın dahi, huysuz ihtiyar vb. diye güzelliyor ama katıldığı programda fatih altaylı'nın fransızca bildiğini hesaba katmayacak kadar aptal bir adamdır gerçekte.

    bilmeyenler için hatırlatayım, fatih altaylı'nın programında yusuf halacoğlu ile tartışırken, fransızca bir kaynaktan çeviri yaparken, o metinde yazmayan şeyleri uydurmuş ve kendi argümanlarını bu şekilde desteklemişti. daha sonra fatih altaylı metni görmek istemiş, burada böyle bir şey yazmıyor diye düzeltmiş ve sevan nişanyan da gak guk diye kıvırmıştı.

    herhangi bir tartışmada haklı gözükmek için muhatabının bilmediği dilde hikayeler uyduracak kadar ahlaksız ve moderatörün kim olduğunu bilmeyecek kadar da aptal bir adam bu. gözünüzde çok büyütmeyin.

    ekleme: @trulli, @amat ve @haberk2002'ye teşekkür ederim, videonun linkini bulup göndermişler:

    https://www.youtube.com/…atch?v=0xkrrysu9og&t=2824s

  • buna göz yuman diğer polise de tutuklama kararı gerekirken, adli kontrol şartı ile serbest bırakılması ayrı bir rezalettir. insanların güvenliği için maaş alan polis, bir insan tecavüze uğrarken utandığını ve telefonuyla oynadığını söylüyor. başka diyecek hiçbir şey yok.

  • 1966 le mans yarışının gerçek hikayesinin anlatıldığı filmdir.

    60'lı yıllar, le mans yarışlarını kazananan üreticinin dünyanın en büyük otomobil üreticisi olarak görüldüğü yıllarmış. o yıllarda ford'un başında olan henry ford ii ve başkan yardımcısı lee iacocca, otomobil sporlarında başarılı olmanın önemini farkediyorlar. bu ikili aynı zamanda otomobil spolarında başarılı oldukları taktirde satışlarınının da artacağını düşünüyorlar. bunun üzerine henry ford gözünü le mans yarışlarına dikiyor ve hemen araştırma yapmaya başlıyor. le mans yarışlarında başarılı olmak için hem çok güçlü hem de çok dayanıklı otomobiller üretmek gerektiğini öğreniyor. ne kadar büyük ve köklü bir üretici olsalar da böyle otomobiller yapmak için gerekli tecrübeye sahip olmadıklarını farkediyor.

    henry ford, 1960-61-62-63 yıllarında le mans yarışlarını arka arkaya kazan ve o yıllarda büyük maddi zorluklar çeken ferrari'yi satın almak istiyor. satın alma işlemleri için italya'ya gidiyorlar. enzo ferrari, ferrari yarış takımının yönetiminin ford’a devredilmesi maddesini kabul etmeyince satınalma gerçekleşmiyor. çılgına dönen henry ford, ferrari'yi le mans'da yenecek bir otomobil üretmeyi o anda kafasına koyuyor.

    1964 le mans yarışı için 101 cm yüksekliğinde 4,2 litrelik v8 motora sahip saatte 320 km hıza ulaşabilen bir otomobil üretmeyi başarıyorlar. aerodinamik olarak çok iyi fakat bir o kadar da dengesiz olan bu araca ford gt 40 adını veriyorlar. sorunları oldukça fazla olan bu araçtan 3 tanesiyle 1964 le mans yarışına başlıyorlar fakat 3 araç da bozulup yolda kalıyor. yarışın ilk 3 sırasını ferrari’nin 275p modeli alıyor.

    bu başarısızlığa rağmen henry ford pes etmiyor. bir sonraki yıl yapılacak olan yarışı kazanabilmek için carol shelby ile anlaşıyor. shelby de ilk iş olarak en beğendiği sürücü olan ken miles'ı işe alıyor. shelby ve miles ellerindeki gt 40'ı test edip hataları düzeltmek için yoğun bir şekilde çalışıyorlar. aracın yüksek hızlardaki dengesizliğini kontrol altına alıyorlar. 24 saat süren le mans yarışına araçlarının dayanabileceği konusunda kuşkuları olmasına rağmen 1965 yarışlarına katılıyorlar. yarışa 6 araba ile başlayan ford yine büyük bir hüsran yaşıyor ve hiçbir otomobil yarışı bitiremiyor. ferrari yine yarışta ilk üç sırayı elde ediyor. ferrari 250lm adeta ford gt 40'ı ezip geçiyor.

    enzo'dan intikam almak isteyen henry iyice hırslanıyor. le mans takımına, üzerinde kazansanız iyi olur yazan kartvizitler dağıtıyor.

    1966 yarışı için ford'un yarış ekibi ellerinden gelen her şeyi yapıyor, ken miles binlerce saatlik test sürüşü yapıyor, aracın kusurlarını birer birer tespit edip düzelttikten sonra araç artık gerçekten güven vermeye başlıyor. ferrari de boş durmuyor, son yarışı kazanan modelden daha hızlı bir model olan 330 p3'ü üretiyorlar. 330 p3, 101 cm yüksekliğinde olan gt 40'dan 13 cm daha kısa, sadece 88 cm yüksekliğinde ve çok hızlı hızlı bir araç.

    1966 le mans yarışlarına ford büyük bir ekiple geliyor. 8 ford gt 40 ve tonlarca yedek parça getiriyorlar. ferrari ise sadece 3 adet 330 p3 getiriyor. enzo ferrari hızlı araçları kadar sürücüsü john surtees'a da çok güveniyor. ancak yarıştan birkaç saat önce john yarışa katılmayacağını açıklıyor. john yarıştan çekilince ford pilotları sıralama turlarında ilk 4 sırayı alıyorlar. ford'lar yarışa ilk sıralardan başlasalar da gecenin ilerleyen saatlerinde hızlı olan ve yakıt ekonomilerini kullanan ferrariler ilk iki sırayı alıyor. ford'un 4 arabası bozularak yarış dışı kalıyor. diğer araçların da bozulmasından korkan henry ford takıma sürücülerine tam gaz gitmemeleri emrini veriyor ancak ken miles bu emre uymuyor.

    sabah olduğunda ferrariler yarış dışı kalıyorlar. öğlene doğru ford gt 40' lar ilk 3 sırayı alıyorlar. yarışın lideri ken miles iken ford yarış ekibi üç arabanın da finish çizgisinden beraber geçmesi için talimatını veriyor. bu yüzden ken miles yavaşlayarak bruce mclaren'ı bekliyor. ancak bruce mclaren'in yarışa daha geriden başladığını hesap etmedikleri için bruce mclaren birinci, ken miles ise ikinci oluyor. finish anı

    ken miles bu yarışı kazanması durumunda tarihteki en önemli dayanıklılık yarışları olan le mans, daytona ve sebring'i kazanan ilk yarışçı olacakken bu tarihi başarıdan oluyor.

    ford devam eden 4 yıl boyunca le mans yarışlarını kazanıyor. ken miles yarıştan 2 ay sonra bir gt 40'ı pistte test ederken kaza yaparak ölüyor.

    tüm bu yaşananlardan sonra ferrari fiat'a satılıyor.

    henry ford'un ilk le mans galibiyetini kazanabilmek için ne kadar para harcadığı bilinmese de uzmanlar bugünün parasıyla 1.5 milyar dolardan fazla olduğunu tahmin ediyorlar.

    1966 lemans yarışlarında yarışan ferrari 330 p3; 3967 cm3 silindir hacminde, 420 hp güç üreten, saatte 310 km sürate ulaşabilen, v12 motora sahip bir araçtır. rakibi ford gt40 mk ii; 6997 cm3 silindir hacminde, 485 hp güç üreten, saatte 320 km sürate ulaşabilen, v8 motora sahip bir araçtır.

    yararlanılan kaynaklar;
    kaynak
    kaynak
    kaynak
    kaynak
    kaynak

  • interneti yeni keşfettiği zamanlardı, bir de mail hesabı açmıştı kendine. ve ilk mailinin gittiği adres beyaz saray'dı, evet. george bush'a ırak savaşı yüzünden yükleniyor, oradan çıkın mesajını veriyordu. ingilizcemin elverdiği kadarıyla çevirmiştim, yollamıştık. aradan aylar geçti, hala heyecanla açar mail kutusunu, bir cevap bekler. eşe dosta da anlatır, bush'a ayarı verdim diye, helal olsun babama.

  • salak sacma sebeplerle surekli kizin yaninda olmaya calismasi. onu herkesten ve her seyden korumaya calismasi. konusucak bir sey kalmasa bile karsindakinin tam gozlerinin icine bakarak bir posetin ruzgarda suzulusunu anlatmasi. genellikle sacmalamasi anlamsiz seyler demesi. onun yaninda o kadar masum ve naif olmasi ki kizin onu taniyamamasi saf sanmasi. fiziksel sakalar orn: yanindan gecerken sacina 2 parmakla dokunup ruzgar efekti vermesi. ona zarar gelebilecek herhangi bir durumda zarar verme ihtimali olan kisiye sovmek. orn;
    -oha az daha araba carpiyordu.
    +o arabayi adamin gotune sokarim carpamaz.