• yaşarken inşa edilecek şey. kendinde bir anlamı olduğuna dair hiçbir bilgimiz yok. eğer böyleyse, onu biz kendimiz inşa edeceksek; büyük yapılarla değil, küçük davranış pratikleriyle yapmalıyız bunu. büyük erdemler peşinde koşmak hem yorucu, hem dışlayıcı, genel olarak da nafiledir. bunun için anlamlı yaşam yapılabilir olanların yapılması sonucu ortaya çıkacak olan mozaiğin adıdır.

    büyük aydınlanmaların peşinden koşmayın. küçük bahçenizin ürünlerine bilim adamı gibi değil botanikçi gibi yaklaşın. hayat böyle güzelleşir.
  • "onu sevdiğimi düşündükçe içim sızlıyor, kafamın içi allak bullak oluyor. şimdi iyice anlıyorum ki yaşamın anlamı mücadele etmektir, iğrenç bir yılanın kafasını topuğunuzun altında ezer gibi güçlükleri ezip geçeceksiniz. bence bunda başka anlamı yok yaşamın." - anton çehov

    ("kimliğini saklayan adamın öyküsü", kimliğini saklayan adamın öyküsü
    öyküler / cilt 7, çev.: mehmet özgül, iletişim yayınları, istanbul, 2024, s. 109)
  • karşılıklı sevgi ve uğrunda koşmaktan keyif veren amaçlar

    sadece biri varsa veya azsa hep bir şeyler eksik

    ikisi de yoksa hiç bi anlamı yok
  • tatlı anlardan ibaret hayat ama akrabalar ve zorunlu sosyal çevre yüzünden hayatı anlamlı kılacak anılar biriktirmek mümkün olmuyor çoğu zaman
  • sevdigin kisi ile sevdigin seyleri paylasmak hayati sevmek yasamayi sevmek ve basit yasamak, hayat cok kisa, anlamini buldun mu simsiki saril ona, kalan her sey gelecektir zaten.
  • herkes nefes almak icin cam pencere acar, ben fotograflarimiza bakar cekerim icime seni, iste o nefes bana omur boyu yeter, her fotografimiz bir omur bana misler gibi. ohh
  • bugün o kadar farklı bi gündü ki. her şeyi bir kitap haline getirmeyi çok isterdim.
    insan her zaman kendine tutunacak bir yer arıyor ve bu arayış ölene kadar bitmiyor.
    tanıştığı insanlardan, girdiği her kapıya kadar hiçbir şeyin tesadüf olmadığını bir kez daha anladım.
    24 yıl sonra bile insanın önceden tanıştığı bir kişi ona başka kapılar açabiliyor.

    bir yere tutunmak, bir yerde yeşillenmek.. anlam bu yolda.
  • mutlu olmak mıdır sayın yazar?
  • neden kırılgan bir fiziki yapımız olduğunu çok düşünmüşümdür hep. koca evrende incecik bir atmosfer zarının kısıtlı bir bölümü dışında hayatta kalamamak, çok çabuk ölmek, bizim veye başkalarının en küçük hatasının telafisinin olmaması. bilim dünyası bile ileride insana, akvaryum dışında da hayatta kalabilecek, her darbede hemen ölmeyecek, daha dayanıklı bir vücut yapısı bulunmasının yollarını arıyor.

    sanırım hayatın anlamlı olabilmesi için böyle olmamız gerekiyor. bilgisayar oyunlarını izlerken neden böyle yaratıldığımıza bir cevap bulabildiğimi düşünüyorum. çünkü bir şansın daha olduğunu bilmek, o anki şansını kullanırken çok daha hoyrat ve umursamaz olmana sebep oluyor. o denemede başaramazsan bir sonrakinde başarırsın. o denemede yapman gerekeni yapamazsan bir sonrakinde yaparsın.

    bunu gerçek hayata uyarlasanıza. sosyal hayatınıza. onu bu denemende kırarsan bir sonraki denemende mutlu edebilirsin. çocuklarına karşı sorumluluğunu bu denemende yerine getiremezsen bir sonraki denemende yerine getirirsin. öfkene yenik düşüp zarar verdiklerine bir sonrakinde fayda sağlarsın.

    insan zaten bu haliyle bile çok hoyrat. bir de bu hayatın bir telafisi olsa, hep tekrar deneme şansı olsa ne kadar hoyrat olabileceğimizi düşünün. sosyal bir varlık olan insanlar yarın yokmuşçasına hoyrat olsalar, toplumsal yaşamın ne hale dönüşeceğini. ve çocukların böyle bir toplumda gözlerini açtıklarında kendilerini nasıl bir vahşi ormanda bulacaklarını.

    belki paralel evrenlerde her ihtimali yaşıyoruzdur ve her şeyin telafisi vardır. fakat eğer öyleyse arada perde olması ve diğerlerini görememek çok büyük bir nimet. hayatın anlamı, sanırım bu kadar kırılgan ve hassas bir denge içinde olmasıyla, hatalarımızın telafisinin olmamasıyla ancak sağlanabiliyor.
  • küçüklükten itibaren kendisine öğretilenlerin bir bir yıkıldığını gören insanların yöneldiği arayış. ilk önce hayatın tek bir anlamı var sanırdım. onu biri ya da bir disiplin bana verecek ya da kendim bulacağım diye düşünürdüm. bu olmadı. sonra felsefecilerle tanıştım ve bu yanılgımı aştım. hayatın tek bir anlamı olmak zorunda değildi. herkes ve her şey için değişen anlamlar olabilirdi. peki ama benimki neydi? ve yine aynı sorun. bunu biri ya da bir disiplin aracılığıyla mı bulacağım yoksa kendim mi arayacağım? sonra yine birtakım felsefecilerle tanıştım. onlar için hayatın bir anlamı yoktu. demek ki bazı insanlar için hayatın anlamı olmayabiliyordu. belki de benim için bir anlam yoktu ve hiç olmayacaktı. bu kötü bir şeydi. hatta yerine göre hayatı zindan eden ve depresifleştiren bir şey. son zamanlarda yeniden düşündüm. hayatın anlamı yoksa ve her şeyin altı boş kalıyorsa bu benim bütün arzularımdan ve hayal kırıklıklarımdan biraz olsun ayrışmama neden oluyor. evet mutluluğun sonu var ancak acının da sonu var. ikinci bir noktayı yeni keşfettim sanırım. anlamın olmaması kendime yeni bir anlam kurmak için büyük bir özgürlük sunuyor. bana dışarıdan biri tarafından, bir düşünce disiplini tarafından verilecek ya da dayatılacak bir şey yok. bu anlamı kendim oluşturup seçebilirim. ne güzel bir şey değil mi? ancak bu noktada varoluşsal bunalım dediğimiz şeyin aslı başlıyor. nasıl ve ne biçimde bir anlam oluşturacağım. yeni aşamamız bu. geçersem yazarım :)
hesabın var mı? giriş yap