geceye bir şiir bırak
-
şarkılar söylüyorum
şiirler yazıyorum, ayten üstüne
saatim her zaman ya ayten’e beş var
ya ayten’i beş geçiyor.
ne yana baksam gördüğüm o
gözümü yumsam aklımdan ayten geçiyor
bana sorarsanız mevsimlerden ayten’deyiz
günlerden aytenertesidir
odur gün gün beni yaşatan
onun kokusu sarmıştır sokakları
onun gözleridir şafakta gördüğüm
akşam kızıllığında onun dudakları.
milyon kere ayten-ümit yaşar oğuzcan -
nasıl etmeli de ağlayabilmeli
farkına bile varmadan
nasıl etmeli de ağlayabilmeli
ayıpsız
aşikare
yağmur misali
neylersin alışkanlık
için kan ağlarken yüzün güler
dikilitaş gibi dinelirsin yine
yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer
anneler gibi ağlamanın yiğitliğine
nazım hikmet. -
kuşların dili
kanatlarım gece kesti, dünya yine suskun
kargalar bozgun, martılar aylak
güvercinler küskün, kumrular aşık
bense bir başımayım, çakıllı gök altında
masallarım tükendi artık anlatmaya
yazacaklarım da birikmiş, eski saksılarda
kellelerde güller bitivermiş, ölümden habersiz
ölüyorum yıldırımlı bir aşka çarpılarak
ölüm dediysem, uyku sanmayın
karıştırmayın sonsuz karanlıkla,
bitmeye mahkum geceyi
gerçi hangi kuşun cenazesi
kaldı toprak üstünde?
karıncalara ziyafet olmadık mı birlikte?
ağıtlar halinde yakıldı türkülerim
sevdanın ülkesinden, kulaçlarca uzakta
bir ses aradım kendime
unuttuğum ötüşümü,
rabbim geri verir mi bana?
nicelerine rehberdim oysa ben,
gümüş bir aynaydım simurg'un sarayı'nda
parlardım, su bulurdum, yurt tutardım millete...
bana hasret bir kırık ayna kaldı şimdi
parçalarından sümbüller kanıyor, öyle güzel
çağlıyor baharlar, leylekler halinde
dilden dile konuşuyorum, savaşıyorum
bazen dedikodu oluyorum, bazense destan
ama özünde bir hakikat, çok yalan
kanatlarım tan ağardı, dünya şimdi aydın,
kargalar çirkef, martılar şakrak,
güvercinler eşref, kumrular korkak
bense çok başımayım, beton zemin üstünde
takatim kalmadı, gökkubbece uçmaya
çakıldı bedenim, yazıldı kaderim parke taşlarına
başsız gövdeler uyanmış, günaydın onlara
öldüm şimdi burada, kainata yetersiz...
muftumuffin -
dışarıya yağmur,
yüreğime hasret,
fikrime sen...
nasıl yağıyorsunuz üçünüz birden
bir bilsen...
(bkz: cemal süreya) -
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
dursam ölürüm paramparça olur dünya
çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte
çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan
bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(soluğunun elma kokması bundandı belki)
bir elma kokusuna tutundum düşerken
sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
çocuksun sen, çocuğumsun
(bkz: ahmet telli)
bir şiir olsun için söylemiyorum, ama ellerin fesleğen kokardı. -
ne yak mektubun ucunu
ne sevgini sayfalar
dolusu dile gelir
zarfı kapatırken yalnız
kuytu dudaklarını
çokça değdir
sunay akın -
****
yolunu beklerken daha dün gece
kaçıyorum bugün senden gizlice
kalbime baktım da işte iyice
anladım ki sen de herkes gibisin
**** -
bertolt brecht / bizden sonra doğanlara
gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
doğru söz delilik. düz alın
kanıtı vurdumduymazın. gülen ki
korkunç haberi
henüz almamış.
ne günlere kaldık, ki
neredeyse suçtur ağaç üzerine bir konuşma
içerir çünkü susmayı bunca kötülük üstüne!
orda ağırdan caddeyi geçen
erişilmez mi dara düşen
arkadaşları için?
doğrudur: geçimimi sağlıyorum daha
ama inanın: bu bir rastlantı yalnız. yaptığım
hiçbir iş doyma hakkını vermiyor bana.
rasgele korunmuşum. (talihim dönüverse. yokum.)
bana diyorlar: ye iç! bak keyfine!
nasıl yer içerim, kaparsam
yiyeceğimi bir açın elinden ve
bardaktaki suyum bir susuzda yoksa?
ve yiyip içiyorum gene de.
isterdim bilge olmak.
eski kitaplarda yazılı nedir bilge
kavga dışı kalmak dünyada ve kısa yaşamını
korkusuz geçirmek
zora başvurmadan edebilmek
kötülüğe iyilikle karşılık vermek
isteklerine ermeyip, unutmak
işi bilgenin.
yapamam bütün bunları:
gerçekten, karanlık günlerde yaşıyorum!
ii
şehre geldim bozuk düzen günlerde
açıklık sürerken.
insan arasına karıştım ayaklanmada
ve onlarla birlikte öfkelendim.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde.
yemeğimi yedim iki savaş arası
katillerin arasında yattım
sevgiye saygısız
ve doğaya sabırsız baktım.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde
her yol batağa çıkardı benim zamanımda.
dilim durmaz ele verirdi beni.
elimden gelen azdı. ama hükmedenler
daha rahat olurdu bensiz, buydu umudum.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde.
gücüm azdı. hedef
uzak mı uzak.
apaçık belliydi, benim ulaşmam
mümkün değildiyse de.
böyle geçti zamanım
yeryüzünde.
iii
siz, siz ki çıkacaksınız
battığımız tufandan
düşünün
eksiklerimizden söz ederken
karanlık çağı da
sizin kurtulduğunuz.
gittiydik, ayakkabıdan çok ülke değiştirip
sınıf savaşları arasından, umarsız
yalnız haksızlık var da baş kaldırma yoktuysa.
biliyoruz oysa:
alçaklıktan nefret bile
çarpıtır çizgileri
haksızlığa öfke bile
kısar sesi. ah, biz
hazırlamak isterken dostluk yolunu
dost olamadık kendimiz.
siz ama, o gün gelince
insanın insana el uzattığı
anın bizi
hoşgörüyle.
...
o gün mavi eylül ayında
sessiz körpe bir erik ağacı altında
tuttum onu, sessiz beyaz aşkı
kolumda kutsal bir düş gibi.
ve üstümüzde güzel yaz göğünde
bir bulut vardı, çoktan gördüğüm
çok beyazdı ve çok yukarılarda
ve başımı kaldırıp baktığımda, değildi orda.
o günden beri birçok, birçok aylar
geçti sessiz aşağı kaydılar
yok oldu o bütün erik ağaçları
ve bana sorarsan aşk n'oldu diye
sana derim ki: hatırlayamıyorum
ama gene de, inan ki, biliyorum ne demek
istediğini.
ama gene de gerçekten hatırlamıyorum onun
yüzünü.
yalnız: o zamanlar öpmüştüm onu, biliyorum.
ve bu öpücüğü de çoktan unutmuş olurdum
o bulut olmasaydı orada
onu bugün de hatırlıyorum ve hep hatırlayacağım
çok beyazdı ve yukarılardan geliyordu
erik ağaçları belki çiçek açıyordur gene de
ve o kadının belki de şimdi yedi çocuğu olmuştur
ama o bulut yalnız birkaç dakika için açtı
ve yukarı baktığımda, rüzgârda kayboluyordu
bile. -
"öldü,
bu dünyada,
nasıl ölünürse,
insan olsun, hayvan olsun, bitki olsun,
döşekte, toprakta, havada, suda,
ansızın, bekleyerek, uykuda,
bu dünyada nasıl ölünürse,
nasıl öleceksem, nasıl öleceksek." -
ben ki kiracıyım bir acıya
sen imzalarsın sabah akşam
defterini bensizliğin,
bense kanla öderim
kirasını kaldığım evin.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap